Başbakan Erdoğan'ın tek adam olma yolunda demokrasilerde asla yapılmaması şeyi; yetmiş milyonluk ülkede her konuda kimseye hesap vermeden tek başına karar almak istediğini yazan Taraf Gazetesi başyazarı Ahmet Altan, bu keyfiliği sonuna kadar zorladığını ifade etti.
Erdoğan'ın, "O heykeli yıkın, buraya cami yapın, o diziyi yasaklayın" türünden "tek kişilik" emirlerle ülkeyi gerdikçe gerdiğini ifade eden Altan, BDP'lilerin dokunulmazlıklarını kafasına göre kaldırmaya kalkmasının ise işin rengini değiştirdiğini ifade etti.
"Başbakan'la adamları bir hayal dünyasında yaşıyorlar ama herkes o hayal dünyasında yaşamıyor" diyen Altan, Gül'ün de bunlardan biri olduğunu kaydetti. Bu tavrın AKP'nin Kürt milletvekilleri arasında rahatsızlık yarattığını ifade eden Altan, "Bugün Başbakan Erdoğan kendi partisinin milletvekillerini "ikna" etmeye çalışacak. İkna etmek demokrasinin temel taşı, tek adamlığın da sonudur" dedi.
İşte Ahmet Altan'ın yazısı: Tek adamlıkta finale doğru
Demokrasilerde asla yapılmaması gereken bir şeyi deniyordu Başbakan Erdoğan, yetmiş milyonluk ülkede her konuda kimseye hesap vermeden tek başına karar almak istiyordu.
Sonuna kadar da zorladı bu keyfîliği.
"O heykeli yıkın, buraya cami yapın, o diziyi yasaklayın" türünden "tek kişilik" emirlerle ülkeyi gerdikçe gerdi.
Yaptıklarının bir mantığı, bir açıklaması yoktu.
Keyfîlik de zaten bu demektir, bir mantığa, bir akla uymaz, sadece bir adamın kaprislerini tatmin etmesine ve gösterişli bir zorbalığın tadını çıkarmasına yarar.
Çoktandır AKP'liler de dâhil neredeyse herkes "ne yapıyor, ne yapmak istiyor" diye soruyor, kimse de doğru dürüst bir cevap bulamıyordu.
Bu tür bir keyfîliğin ve "mutlak iktidarın" müptelası olanların doyuma ulaşması imkânsızdır, bu akıl ve mantık dışı tırmanmanın sonunda daha tehlikeli sulara yelken açacağı görülüyordu.
Sonunda Başbakan kimseye sormadan, kimseye danışmadan, sonuçlarını hesap etmeden, "ben BDP'lilerin dokunulmazlığını kaldıracağım" dedi.
Böyle bir karar ülkeyi ateşe atmak anlamına gelir.
Bu kadar akılsızca siyasi bir hamle yakar götürür memleketi.
Başbakan Erdoğan ve yanındaki birkaç fedaisi bir "hayal âleminde" yaşıyorlar, o hayal âlemi onları başka ülkelerdeki işleri bile "emir vererek" düzelteceklerine inandıracak kadar etkilemişti.
Son zamanlarda hiç söz etmez oldukları Suriye'deki belaya biz bu hayallerle bulaştık.
Bu yanlış karar bir anda Türkiye'yi güneyinden bir düşman kuşatmasına aldı, PKK tarihinin belki de en büyük dış desteğine sahip oldu.
Mutlak iktidar bağımlılığı, bu iktidara sahip olduklarına inananlarda sürekli olarak güçlerini kanıtlama ihtiyacı uyandırır, bu ihtiyaç hiç bitmez, hiç durmaz.
Ortadoğu'da aradığını bulamayınca yeniden içeri döndü Başbakan ve BDP'lilerle ilgili kararını sonuçlarını hiç düşünmeden açıklayıverdi.
Başbakan'la adamları bir hayal dünyasında yaşıyorlar ama herkes o hayal dünyasında yaşamıyor, gerçekleri görenler, yaklaşan belayı sezenler gittikçe kalabalıklaşıyor.
Cumhurbaşkanı devamlı olarak hükümeti daha dikkatli, daha özenli, daha demokrat olması için uyarıyor.
Büyük bir ihtimalle Gül de bu uyarı gereğinin işaretlerini muhafazakâr tabandan ve parti örgütlerinden alıyor.
"BDP'nin dokunulmazlığını kaldırma" kararı, uzun zamandır sessizce ve endişeyle Başbakan'ı izleyen AKP milletvekilleri arasında ciddi bir kırılmaya yol açtı.
Önce AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu çok dürüst bir davranışla ortaya çıkıp, "Ben bu karara evet oyu vermem" dedi, "1994'te DEP'lilerin dokunulmazlıklarının kalkmasının yarattığı hasar hâlâ zihinlerde".
Ardından Batman Milletvekili Ziver Özdemir, 1994'teki DEP olayını hatırlatarak, "Sadece bir partinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını konuşmak hoş bir şey değil" dedi.
Dün de Şırnak Milletvekili Emin Dindar, "Dosyası olan bütün milletvekillerinin dokunulmazlığı kalkmalı. Sadece bir partiye mahsus olacaksa ben dokunulmazlıklarının kalkmasına karşıyım" dedi.
Eski AKP milletvekili Abdurrahman Kurt da "Yolsuzluklara, yasaklara, yoksulluğa karşı çıkarak başlattık bu partiyi" diyerek "DEP'lilerin hapisten çıkmasını sağlayan bir partinin şimdi BDP'lilere hapse atmasının" yanlış olduğunu söyledi.
AKP'nin eski yöneticilerinden Mehmet Mir Dengir Fırat ise böyle bir kararın "ahlaken de, siyaseten de, hukuken de yanlış olacağını" açıkladı.
Şu anda parlamentoda bu siyasetçiler gibi düşünen 60 AKP'li milletvekili olduğu söyleniyor.
Epeyce zamandır AKP'li siyasetçiler kimliksiz ve kişiliksiz "emir kulları" gibi gözüküyorlardı, Erdoğan bakanlarını bile herkesin önünde fütursuzca azarlıyordu, bakanlar makamlarını kaybetmemek için herkesin önünde kendilerini ezdiriyorlardı ama Başbakan'ın BDP hakkındaki kararının yaratacağı sonuçları görmeleri AKP'lileri bu sessizliği bozmak zorunda bıraktı.
Bugün Başbakan Erdoğan kendi partisinin milletvekillerini "ikna" etmeye çalışacak.
"İkna etmek" demokrasinin temel taşı, "tek adamlığın" da sonudur.
"Tek adamlık hayali" bu BDP olayıyla birlikte bitti bana sorarsanız, ikna etmek zorunda kalırsanız "tek adam" olamazsınız çünkü.
Bir şerden hayır doğdu.
AKP milletvekilleri demokrasiye dönüyor.
Sıra, Başbakan'ı da bu saçma "tek adam" hayallerinden vazgeçirip yeniden her konuda demokrasiye döndürmekte.