İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanması ve yerine kayyum atanmasına karşı CHP’nin düzenlediği mitingde; “Bunların işi ne biliyor musunuz? Yargı eliyle, Ahmet Özer Başkanımıza ‘terörist’ yaftası yapıştırılıyor, tutuklanıyor, ondan sonra da deniyor ki, ‘Hadi kendini akla!’ Yahu bu ne vicdansızlıktır? Biz de diyoruz ki; siz, sergilemekte olduğunuz bu oyunun önce ‘hukuk’ olduğunu bir kanıtlayın kardeşim. Bu kötülükle mücadeleyi büyüteceğiz. Cumhuriyet ve demokrasinin çürütülmesine asla seyirci kalmayacağız. Asla bu Cumhuriyeti, geldiği yere, o oligarşik, monarşik anlayışa, otoriter anlayışa asla teslim etmeyeceğiz. Bizi ne yasaklar, ne mahkemeler, ne tehditler, ne de kumpaslar durduramaz. Bakın; şu bileği görüyor musunuz? Seçimlerde bükemediğiniz bileği, yasaklar ve tutuklamalarla, kayyumlarla bir milim bile eğemeyeceksiniz, bir milim. Çünkü, kendi iradesini milletin iradesinin üstünde görenler, artık bu ülkede muktedir kalamayacaklar. Buna hep birlikte son vereceğiz” dedi.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanması ve yerine kayyum atanmasına karşı CHP’nin Esenyurt Cumhuriyet Meydanı’nda düzenlediği mitingde konuştu. Esenyurtlularla, 30 yıla yaklaşan bir komşuluk ilişkisi olduğunu belirterek konuşmasına başlayan İmamoğlu, şunları söyledi:
“Bu meydanlar böyle dolmamalı”
“Bu meydanlar böyle dolmamalı. Bu meydanların bugün dolma biçimi ve bir araya gelişimiz, gerçekten üzüntü vericidir. Ama bir hak arama mücadelesidir. Bugün burada, Esenyurt'un güzel insanları var. Memleketin karması var. Ben biliyorum; memleketimizin doğusundan, batısından, güneyinden, kuzeyinden, Karadeniz'den, Doğu Anadolu'dan, Güneydoğu Anadolu'dan, İç Anadolu'dan her yerden; Türk'ü, Kürt'ü, Alevi'si, Sünni'si her insanı burada. Esenyurt, sadece 1 miyon insanın yaşadığı bir ilçe değil, Esenyurt, aynı zamanda koca bir yürek, koca bir yürek.
“Her gün bir başka şaibeli sürecin içerisindeyiz”
Ne yazık ki, her gün bir başka şaibeli sürecin içerisindeyiz. Bir başka karanlık hamlenin peşinde koşan bir iktidarla karşı karşıyayız. Şimdi de Esenyurt'un üzerine kirli bir oyun kurguluyorlar. Benim uzun yıllardır tanıdığım bir bilim insanını, bu memleketin yetiştirdiği bir profesörü ve bütün Esenyurt'un katılımıyla, büyük desteğiyle seçtiği Ahmet Özer Başkanımızı, uyduruk sebeplerle ‘terörist’ ilan edip, tutuklayıp, Esenyurt'u kayyuma emanet ettiler. 2019 yılından bu yana, seçildiğimiz 31 Mart gününden bugüne, hep aynı uygulamaları, hep sandıkta kaybettiklerini yargı aracılığıyla geri almak istemediler mi? İşte bugün de yaptıkları aynı şey. Milletin onlara vermediği yetkiye, siyasi güdümlü mahkemeler aracılığıyla ulaşmak istiyorlar. Önümüzdeki seçimi bugünden kazanmak ve tahakküm altına almak için, şimdiden milleti baskı altına almak istiyorlar. Ama yapamayacaksınız, yapamayacaksınız. Hukuk görüntüsü altında yaptıkları bu utanç verici uygulamaların altında kalacaklar.
“Yalanı, iftirayı, uydurmayı yemek gibi yiyorlar”
Sevgili hemşehrilerim, benim güzel komşularım, bakın bunlar; yalanı, iftirayı, uydurmayı yemek gibi yiyorlar, yemek gibi. Bakın; Ahmet Özer Başkanımıza atılan iftiraları, tutuklama gerekçelerini, size bir kısım anlatayım. Mantıken uzaktan, yakından yanına yaklaşılmaz. Neymiş? Ahmet Özer Başkanımız ile terör örgütü arasında varmış gibi gösterilen, gösterilmek istenen ilişkinin kanıtı olarak ortaya konan -inanın okusanız gülersiniz- iddialara baktım. 7 sayfalık iddianameyi akşam 10 dakikada okudum. Ben, hukukçularımızdan özür diliyorum. Ama o iddianameyi yazanın derhal psikiyatriste gitmesi lazım, derhal. Psikiyatrinin konusu olacak derecede anlaşılmaz, akıldan ve gerçeklikten uzaktır. Örneğin; bakın savcılık diyor ki, neymiş efendim, ‘terör örgütüyle bağını gösterir en önemli telefon görüşmesi’ diye tanımladığı bir madde var. Ahmet Özer Başkanımız, Mehmet Kaya adlı bir vatandaşa, annesinin cenazesinden dolayı taziyede bulunuyor. Ölüm acısı yaşamakta olan bir vatandaşın acısını hafifletmek amacıyla, rahmetli annesine dair söylenmiş bir sözü, bağlamından koparmak ve buradan ‘terör örgütü’ bağlantısı uydurmak, nasıl bir akıl ürünüdür? Bunu bir insan nasıl düşünür, ben anlayamıyorum. Herhalde bunun için, böyle bir hamleyi yapmak için; insanlıktan, hukuktan, gelenek- göreneklerimizden, izandan hiç nasip almamış olmak gerek. Buradan iktidara sesleniyorum. Burası önemli. Siz; bakan yaptığınız, vekil yaptığınız, devletin önemli kademelerine getirdiğiniz arkadaşlarınız, bir yakınını kaybedince, ‘Onun kardeşi terör örgütü üyesiymiş’ diyerek, taziyede bulunmuyor musunuz? Mesela, şimdiki Adalet Bakanı’na -Allah geçinden versin- başsağlığı dilemeyecek misiniz?
“Bu aklı yürüten insanlar, kötü insanlar”
Bir başka konu. Hatırlarsınız; bu iktidarın yıllar önce yürüttüğünüz çözüm süreci vardı. İşte o süreçte, neymiş efendim, çözüm süreci heyeti arasında gerçekleşen konuşmada, sürece katkı sunabilecek akademisyenlerden birisi olarak, İmralı'da yapılan toplantıda Ahmet Özer Başkanımızın adı geçiyormuş. Demek ki teröristmiş! Hadi bakalım! Bakın; bunlar kötü insanlar. Bu aklı yürüten insanlar, kötü insanlar. Sadece birileri onun hakkında, ‘çözüm sürecine katkı sağlayabilir’ diye düşündüğü için, Ahmet Özer Başkanımızı terörist kabul edeceksek, Allah aşkına, o çözüm sürecini başlatan yetkilileri, kamu görevlilerini ne yapacağım o zaman? Neymiş? Hemen şu: O gün başka, bugün başka! Hemen, ‘şu tarihten şöyle, sonrası böyle!’ Kendi işlerine geldiği gibi evirip, çevirip, kıvırıp, önünü arkasına dönüştürüp, her gününü bir yalanla geçiren akılla karşı karşıyayız. Bakın; bunların yaptığı şey ne biliyor musunuz? Yolsuzluğa, hukuksuzluğa batmış iktidarlarını korumaktan başka hiçbir şey değil. Bu kadar net. Ahmet Özer Başkanımız hakkındaki iddiaların tamamı, bu ölçüde uyduruktur, temelsizdir ve asla kabul etmiyoruz, asla kabul etmiyoruz. Aklını, vicdanını başkasına kiraya vermemiş herkes, bu işin bir siyasi operasyonu olduğunu bilir. Bugün buradan söylüyorum. Biz, asla dilsiz şeytan olmadık, olmayacağız. Hak kimin ise, o hakkı savunmak, Ekrem İmamoğlu'nun boynunu borcudur kardeşim.
“Sergilemekte olduğunuz bu oyunun önce ‘hukuk’ olduğunu bir kanıtlayın kardeşim”
İktidar, hukukun akışını tersine çevirmiştir. İktidar, ne yazık ki, herkesi yaftalamaktadır. Bu kardeşiniz, neredeyse 6 yıldır bunların yalanlarıyla, iftiralarıyla uğraşmıyor mu? Yüzlerce uydurma teftişle, müdahalelerle uğraşmıyor mu? Yahu Allah aşkına, ‘ahmak davası’ nedir? Böyle bir dava olur mu? İşte bunların işi ne biliyor musunuz? Yargı eliyle, Ahmet Özer Başkanımıza ‘terörist’ yaftası yapıştırılıyor, tutuklanıyor, ondan sonra da deniyor ki, ‘Hadi kendini akla!’ Yahu bu ne vicdansızlıktır? Biz de diyoruz ki; siz, sergilemekte olduğunuz bu oyunun önce ‘hukuk’ olduğunu bir kanıtlayın kardeşim. Böyle hukuk olmaz. Siz önce, milletin sandıktan çıkan iradesine saygılı, demokratik meşruiyete sahip bir iktidar olduğunuzu kanıtlayın. Önce onu kanıtlayın. Bakın; daha da önemlisi ne biliyor musunuz? Ben hep ne diyorum? Ben hep diyorum ki; 86 milyon insan, 86 milyon yurttaş, 86 milyon benim canım insanım, diyorum her yerde. Bunu niye söylüyorum biliyor musunuz? Bu iktidar, önce bu millete olan sevgisini ve saygısını kanıtlasın. Ama kanıtlayamaz. İlk günden bugüne bunlar, ‘oy verenler vermeyenler’ diye ayırdı mı? Oy verenlere ‘iyi’, oy vermeyenlere ‘terörist’ dedi mi? Bunlar, ‘ya bendensin ya bertaraf’ dediler mi? İşte bunlar, kötü insanlar. Bu lafları diyenler, kötü insanlar.
“Bu toprakların bize bıraktığı o güçlü mirası yok sayıyorlar”
O bakımdan sevgili dostlar; biz kardeşliğin sevgisinin tüm kötülükleri bertaraf etmesi için buradayız. Sevgiden daha büyük ne var Allah aşkına? Bir insanın bir insanı sevmesi için tek şey yeter. Ne deriz? ‘Biz hepinizi çok seviyoruz Yaradan’dan ötürü’ demiyoruz muyuz?’ Bunlar, bütün bu ahlaklı, bütün bu erdemli, bu toprakların bize bıraktığı o güçlü mirası yok sayıyorlar. Özellikle ifade edeyim ki, eninde sonunda biz bu sorunu aşacağız ve hep birlikte bu kötülükten kurtulacağız. Sevgili hemşehrilerim, benim güzel insanlarım; asla vazgeçmeyelim. Bunlar; çatışma isteyecek, kutuplaşma isteyecek, kavga isteyecek, kaos isteyecekler. Bunlar; ülkenin huzurunu, vatandaşın refahını düşürmeyecekler. Bunlar; milletin tek bir güne bile huzurla, güler yüzle, ‘günaydın’ diyerek kalkmasını bile istemeyecekler. Bundan bile rahatsız olurlar. Ama biz, buna teslim olmayacağız. Biz buna teslim olmayacağız. Buradan söylüyorum; ben sizinle uğraşacağım. Ben sizinle uğraşacağım; uğraşacağım. Bu kadar net. Bu kötülükle mücadeleyi büyüteceğiz. Cumhuriyet ve demokrasinin çürütülmesine asla seyirci kalmayacağız.
“Bizi ne yasaklar, ne mahkemeler, ne tehditler, ne de kumpaslar durduramaz”
Ata'mızın, milletimizin bize emaneti olan bu Cumhuriyeti, yüzyıllar boyunca yaşatacağız. Asla bu cumhuriyeti, geldiği yere, o oligarşik, monarşik anlayışa, otoriter anlayışa asla teslim etmeyeceğiz. Cumhuriyetimizi ve ülkemizi yoran bu zikzaklarla dolu dönemi bitirip, dün ne başardıysak, yarın da birlikte başaracağız. Bunları ne yapacağız biliyor musunuz? Hep birlikte evine göndereceğiz, evine. Değerli dostlarım; bizi ne yasaklar, ne mahkemeler, ne tehditler, ne de kumpaslar durduramaz. Milletin sözünün başladığı yerde, muktedir olduğunu düşünenlerin zulmü biter. Bunu unutmayın. Demokrasilerde, zalimin zulmünü yok edecek olan, milletin sözüdür. Hani var ya, ‘yeter söz milletin’ denildiği yıllar da vardı. Ama en güzeli ne biliyor musunuz? Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir. Bakın; şu bileği görüyor musunuz? Seçimlerde bükemediğiniz bileği, yasaklar ve tutuklamalarla, kayyumlarla bir milim bile eğemeyeceksiniz, bir milim. Çünkü, kendi iradesini milletin iradesinin üstünde görenler, artık bu ülkede muktedir kalamayacaklar. Bunu hep birlikte son vereceğiz. Bu ömrü, bu yola adayacak milletin sesine ve iradesine vurulmak istenen darbeyi alaşağı edecek milyonlarca vatandaşımız var.
“Meselelerimizin çözümünü, gizli saklı çıkar hesaplarında aramıyoruz”
Biz, meselelerimizin çözümünü, gizli saklı çıkar hesaplarında aramıyoruz. Ortak değerlerimizde arıyoruz. Kimsenin hakkını yememekte, herkesin hakkını ona teslim etmekte arıyoruz. Her bir vatandaşımızın özgürce söylediği sözde, toplumsal mutabakatlarda, toplumsal uzlaşılarda arıyoruz. Bakın; Esenyurt'ta biz, iki elimizi de sıkmadan, saklamadan açtık kardeşlerimiz. Öyle değil mi? Gönlümüzü açtık kardeşlerim; öyle değil mi? Sadece Kürt kardeşlerimizle değil, Kürt vatandaşlarımızla değil, tüm vatandaşlarımızla, bütün kardeşlerimizle, bir elimizde gizli bir sözleşmeyi, diğerinde ise tehdidin, şantajın, sopasını hiç saklamadık. Her şeyimiz açık oldu. Çünkü biz, gönlümüzü açtığımız insanlarımızın, bizim canım vatandaşlarımız olduğunu biliyoruz. Açlık ellerimizi, kollarımızı. Şartsız ve samimiyetle güvenle açtık. Dedik, ‘Ben bu vatandaşıma hizmet etmek istiyorum kardeşim. Benim tek şartım var. O benim vatandaşım. Onun evladı, benim evladım. Onun kızı, benim kızım. Onun oğlu, benim oğlum. Onun genci, benim gencim. Hanımefendiler, benim başımın tacı. Beyefendiler, benim başımın tacı.
“Milletin iradesini yok saymak, cumhuriyetimize, demokrasimize yakışıyor mu?”
İşte burada biz, hep birlikte oturduk, konuştuk. Yarıştık, anlaştık. Medeni bir rekabetle, her daim vatandaşımıza böyle baktık. Kaybedene tepeden bakmadan, hep beraber kazanmanın tadına varma yolunu seçtik. Ne oldu? Esenyurt da başkanına karar vermedi mi? İşte bu kadar. Ahmet Hoca'yı seçmedi mi? Esenyurt'ta kucaklaşanlar, buraya tek şey istedi getirmeyi; barışı, huzuru, kardeşliği. Esenyurt'ta, geçmiş yıllarda yapılan talanı bertaraf edip, buradan uzaklaştırdık diye millet dua ediyor, dua. Talan ettiler Esenyurt’u. Esenyurt’u o akıl bir daha yönetemeyecek. Bakın; kapalı kapılar ardında kimsenin kariyer hesapları yapılmadı. Esenyurt'ta, barışı ve huzuru, herkesin kendini özgürce ifade ettiği, medeni, demokratik ve aynı zamanda toplumsal mutabakatla sağlama gayreti gösterildi. Siz, Esenyurt'un barışına, huzuruna hep birlikte teslim olmadınız mı? Siz ne yaptınız? Kucaklaştınız. Peki bugün, yargının sopasıyla sizin inşa ettiğiniz o barış ve huzur ortamı bertaraf edilmek istenmiyor mu? Ayıp değil mi? Milletin iradesini yok saymak, Cumhuriyetimize, demokrasimize yakışıyor mu? İşte barışı, huzuru, paramparça ettiler.
“Ellerinizi gizlemeyin kardeşim”
Buradan onlara sesleniyorum: Ellerinizi gizlemeyin kardeşim. Ellerinizi açın gösterin. Arkanızda sakladığınız öbür elinizi de açın. Buradan iktidara sesleniyorum: Elinizde sakladığınız baltanızı, balyozunuzu, sopanızı bir kenara bırakın. Tehdidi, şantajı bir kenara bırakın. Milletle sözleşme mi yapmak istiyorsunuz? Sözleşmeler, verilen sözlerle yapılır. Önce milletin tercihlerine saygı sözü verilir, saygı. Önce milletin tercihlerine saygı sözü verin. Seçme özgürlüğünü sağlayın. Milletin seçtiklerine değer verin. Milleti, sizi seçmediği için cezalandırmayacağınızı garanti edin. Sizi seçmese de milletin egemenliğine, iradesine helal getirmeyeceğinizi garanti edin. Tüm yarışları adil, demokratik ve medeni kılma sözü verin. Sizi geçiyor diye, ayağına çelme takmayın. Böyle bir yarış, böyle bir demokrasi olmaz. Siz, rakiplerinizi; ‘korktuklarınız’, ‘korkmadıklarınız’ diye ayırmayın. Millet, kiminle yarışmanızı isterse korkmadan, çekinmeden onunla yarışın. Zaten buradan söyleyeyim. Vallahi billahi Esenyurt Meydanı’ndan söyleyeyim. Beni duysunlar: Korkunun faydası yok. Korkunun ecele faydası yok. Bu kadar net.
“Milletin iradesine teslim olun”
Bu millet, bütün bunları yaptığınız yerde huzuru, barışı, kardeşliği inşa eder. Hep etmiştir, yine eder. Millete güvenin. Milletin iradesine teslim olun. Biz, sorunların çözümünün karşısında olmayız. Sorunların çözümüne destek oluruz. Yeter ki siz, çözümlerde samimiyet için niyeti ve tutarlılığı gösterin. Tutmuş, ‘Uzattığım el havada bırakılmasın’ diyor. Söylesenize; sizin elinizde ne var, bu millet biliyor mu? Ellerinde ne olduğunu, bu millet bilmiyor. Siz, neyin sözleşmesini yapmak istiyorsunuz? Mesela Kürt vatandaşlarımıza ne diyorsunuz? Kimin, ne dediğinizi bildiği bir ortamda mıyız? Elimizde barış mı var, huzur mu var, kardeşlik mi var? Seçtikleri meşhur siyasetçilere ifade özgürlüğü, serbestçe görev yapma sözü mü var? Elinizde ne var? Bu millet hiçbirini bilmiyor, öyle değil mi? Evlatlarına iş mi var, aş mı var, umutlu bir gelecek mi var? Mesela, mülakatta elenmeme var mı? Bunu bilen var mı? İşte buradan diyoruz ki; acaba yaşlılarına umutlu bir emeklilik mi var? Yoksa sizin elinizde yine şantaj mı var? Tehdit mi var? ‘Ben kimi istersem onu seçtim’ dayatması mı var?
“Öbür elinizde ne tutuyorsunuz?”
Sahi, soruyorum; öbür elinizde ne tutuyorsunuz? Öbür elinizde sopa mı var? Gösterin. Cesaretiniz varsa gösterin. Bu millet görsün. ‘Ne zaman istersem, o zaman seçin. Nereye istersem adayı, seçin’ diye de dayatan bir sopa mı var? ‘Beni seçmezseniz, sizin seçtiklerinize görev yaptırmam. Onları hapse atarım. Size hayatı dar ederim’ diyen şantaj sopanız mı var? ‘Sizi evsiz-yurtsuz, evlatlarınızı işsiz bırakırım’ diyen keyfi sopanız mı var? Bakın buradan söylüyorum: Sizin bu sözleşmede memleketin geri kalanına verdiğiniz vaadiniz nedir? Milletin bunu bilmeye ihtiyacı var. ‘Gelin birlikte bir millet olalım’ diyorsunuz. Kaderimizi, geleceğimizi aynı hedefte buluşturalım’ mı diyorsunuz? Eyvallah. Yoksa, ‘Benden başkasına gönül düşünürseniz, bu memleketi yine hepinize dar ederim’ mi diyorsunuz? İşte bu soruların cevabını, bu millete vermek zorundasınız. Millet zaten daralmış durumda. Yoksulluk hepimizi üzmüyor mu hemşehrilerim? Bir kişinin hırsı uğruna bu millet, yoksullukla, sefaletle sınava tabi tutulmadı mı? Bakın; yoksulluğun da terörün de bu ülkeden def edilmesinin tek bir yolu vardır. O da nedir biliyor musunuz? Milli iradenin üstünlüğü karşısında haddini bilmek, haddini; milletine güvenmek. Milletim hakimiyetini ve hakemliğini kabul etmek…’ Başta bir çözüm yolu yok.
“Milletin egemenliğini kayıtsız, şartsız kabul ediyoruz”
Biz, bu milletin egemenliğini kayıtsız, şartsız kabul ediyoruz. ‘Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir’ diyen o sözü kabul edeli 101 sene oldu. Onu kabul eden bizler, onlara diyoruz ki; hodri meydan, hodri meydan. İşte siyasi güdümlü yargı kararlarının arkasına saklanmadan, mertçe yarışmak istiyorsanız, bu milletin yüreği bu meydanda. Bu milletin yüreği her yerde. İşte hep birlikte bu zorlukları aşmaya var mıyız? Hep birlikte bu zorlukları aşana kadar, hukuki ve demokratik yollarla en güçlü mücadeleye var mıyız? Hep birlikte olmaya var mıyız? İşte sabırla, inatla, ısrarla, bütün güzelliklerle biz haksızlığa uğrayan, hukuksuzluğa uğrayan, başta Ahmet Özer Başkanımız olmak üzere, onların özgürlükleri dahil, haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayan kim varsa, onlar için bu mücadeleye devam edeceğiz. Bu kardeşiniz, bu yola çıkmıştır. Asla vazgeçmeyeceğiz, asla, asla. İlk günden beri, o yolun uğruna koşmaya hazır bir hemşehriniz ve kardeşiniz olarak, mücadeleye devam edeceğiz. Hep birlikte güzel günlerde buluşmayı diliyorum. İnşallah bizler, bu meydanları bir daha hukuksuzluk, adaletsizlik için değil, bu meydanları her daim milletçe, coşku için, bayramlar için, Cumhuriyeti kutlamak için, demokrasiyi kutlamak için, özgürlüklerimizi tatmak doldururuz. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.”