PodyumPark Sanat Mahal’de sahnelenecek olan “HU, Baktığın Benim, Gördüğün Sensin” oyununu izlemek için günler öncesinden sevgili İbtihal Odman ile sözleşmiştik. Oyundan kendisinin daveti ile haberim olmuştu zaten. 22 Kasım’da Sanat Mahal fuayesinde buluşup, oyunu izlemeye gelen diğer konuklarla birlikte önce kameraya böyle gülümsedik, sonra salondaki yerlerimize geçtik.
Oyunun yazarı, aynı zamanda oyunun dört oyuncusundan biri olan Ceyla Odman idi. OJİ Tiyatro yapımı olan ve bir saat süren oyunun diğer oyuncuları Ercan Ertan, Korhan Soydan ve Merve Akın, yönetmeni Taner Tunçay’dı.
Diğer teknik detayları bakacak olursak; Işık tasarım Tayfun Karataş, Işık uygulama Burak Uyanık, Dekor tasarım Taner Tunçay, Kostüm İlayda Pakgüç, Yönetmen Asistanı Zeynep Yeşim Kendirli, Afiş tasarım Ceyla Odman, Afiş fotoğraf Can Mocan, Teaser Toral Lülü, Şarkı Rengin Sakaoğlu (Dem), Giriş müziği Anjelika Akbar (Love) olarak sıralayabiliriz.
Oyun bu aralara moda olan K(l)işisel Gelişim tadından ziyade daha felsefi ve daha sufi bir lezzetteydi. Var oluş, hakikat, özü arama, davranışlar, anlayışlar, iç sesler, kendin ile konuşmalar, yüzleşmeler, reddedişler ve kabullenişlerle dolu bir oyun izledik.
Aynı cümlelerin nasıl farklı anlamalara sebep olacağı, saldırganlığın beynin tüm akışını kapatıp karşısındakini anlamamaya ya da yanlış anlamaya sürüklediğini, kabulleniş ve akışta kalışla birlikte her şeyin su gibi akıp yolunu bulacağını gördük.
Şikayet edene hadi sen yap dediğinde yapamaz hani, çünkü o şikayet etmeye programlanmıştır. Çünkü ona göre şikayet etmek ve suçlamak kolaydır, alışık olduğudur. Kaçak güreşir yani.
Kendine dönüp bakmaz, kendisi ile konuşmaz, kendisi ile hesaplaşmaz. Kimselere itiraf etmek istemese de, kimsenin olmadığı bir anda aynaya bakıp kendi kendine haykırsa bile yetecektir aslında. Kendi sesi ile seslenip kendi kulağı ile duysa hatalarını, kabul etse, evet dese, yaptım dese, ben de hatalıyım dese, sonrasında değişecektir de. Kısacası, önce kendine itiraf etse, sahte özgüvenleri ve kibri bir kenara bırakıp, öz’üne güvense. İçinde güvenilir bir öz taşıyabilmek için özünü keşfetse ve o özü geliştirse. Mucize için olmayacak şeylerden medet umacağına hayatın her evresinin bir mucize olduğunu görse. Baktığını görebilse, duyduğunu anlayabilse, o anda her nerede ise o ânda kalabilip o ânın hakkını verebilse. Ölümün doğumdan bir farkı olmadığını, birinin geliş birinin gidiş, önemli olanın gidiş ile geliş arasındaki “kalış” olduğunu fark etse. Bir kişinin canı yanarsa, sadece o bir kişinin değil, dalga dalga herkesin canının acıyacağını bilse…
***
Oyunda bir karşısındaki kişi ile diyalog vardı, bir de görünmez bir sesle. Aynadaki yansımalar, açılır kapanır aynalı kapının bir önünde bir arkasında, bazen de ortasında, yani Araf’ta kalmalar hepimize aşina davranışlardı. Düşünen ve duyguları olan bir varlık olan insan bazen aklını, bazen de duygularını devreden çıkartıyor, ikisini birden dengelemeyi bilemiyordu.
Oysa hayatın özü dengeydi.
Bu dengeyi oyunda iki kişi bozuyor, diğer ikili de dengeyi sağlamaya çalışıyordu.
Oyun hakkında daha fazla konuşmayı artık bir kenara bırakayım diyorum. Nihayetinde güzel olan; oyunun izlenmesi, hissedilmesi, an be an yaşanması ve her izleyicinin her cümleyi kendi dünyası ile anlamasıdır.
OJİ TİYATRO
2021–2022 tiyatro sezonunda “HU, Baktığın Benim, Gördüğün Sensin” oyununa iki farklı ödül jürisinden iki farklı ödül gelmiş. Oyun “XXII. Direklerarası Seyirci Ödülleri dalında En İyi Özgün Oyun”; OJİ Tiyatro, “9. Uluslararası Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri’nde Yılın Tiyatro Ekibi” seçilmiş.
Oyun 16 Aralık Cuma Fişekhane’de, 18 Aralık Pazar Kadıköy BOA Sahne’de, 6 Ocak Cuma BAU Pera’da sahnelenecek.
***
Oyun izlenirken güzel olan oyunun hissedilmesi, an be an yaşanması ve her izleyicinin her cümleyi kendi dünyası ile anlamasıdır demiştim. Ben de oyunu zihnimin içindeki zıplamalarla, dolanmalar ve konuşmalarla izledim.
Bir, Kate Winslet ve Jim Carry’nin oynadığı Eternal Sunshine of the Spotless Mind (Türkiye’de yayınlanan adıyla Sil Baştan) filmine gittim, bir Netflix’te gösterime yeni girmiş bir dizi olan 1899'a.
1899'un sloganı “Uyan” idi. Sil Baştan filmindeki uyanış ve hayata dönüş ile yaşanan kesişim ise insana kaderi sorgulatıyordu.
1899'un sonlarına doğru yaklaştığımızda gizem bir yandan çözülmeye, bir yandan da çözüldükçe dolanmaya başlamıştı.
Müzevircilik yapmış olmamak için ney neydi diye anlatmayacağım. Sadece filmden birkaç cümle alıntılayacağım.
“Her seferinde aynı hataları yapıyorlar. Her seferinde de ölüyorlar. Çünkü duyguları bir kenara bırakamıyorlar. Oysa duygular onları zayıflatıyor. İnsan doğasının en büyük zaafı bu. Sevgi, öfke ve nefrete dayanarak karar vermemek gerekiyor. Bunlar zihni bulandıran saçma sapan hisler."
“İnsan ya arama ya kaçma güdüsüyle doğar. Kaçma güdülüler dertsiz tasasızdır. Ama arama güdüsü olanlar acıdan başka bir şey bilmez. Daha çok bilgi edinme arzusuyla her kapıyı açar, en karanlık boşluklara adım atarlar."
“Acından kurtulmaya çalıştın ama sadece daha çok acı yarattın.”
“Bu oyun benim değil, senin. Yaratıcı sensin.”
***
Başkalarının yarattığı oyunlarda figüranlık yaparken başrol oyuncuları ve oyun için laf söylemek kolay.
Mesele kendi yarattığı oyunda kendi oyununun baş rolünde oynarken, oyununa bir seyirci gibi dışarıdan bakarak kendini izleyebilmekte…
O zaman;
Perde!