Kahve içilince fallanmak kaçınılmaz malum...
Neyse halım, çıksın falım diyerek fincanı ters yüz etmek, fincanın dibinin soğumasını beklerken fala bakacak kişi ile sohbete dalmak, bir yandan da dibi soğumuş mu diye fincanın dibini ellemek, soğuyan fincanı itinayla eline alan falcı kişi tarafından fincanı tabağından ayırarak açmak, fincan tabağa yapışmışsa bakılacak falın sahibine "Bir dileğin mi var senin?" diyerek şöyle manâlı bir bakış atmak kahvenin en keyifli halleri.
Fincanı tabağından ayırdıktan sonra ters çevrilen fincanın dibindeki kahve telvesinin fincan tabağına doğru süzülürken fincanın çeperlerinde bıraktığı izleri yorumlamak ise falcının marifeti.
Fala bakan kişi baktığı kişinin hayatını, "Sana yol görünüyor, bir yere mi gidiyorsun?", "Senin için kabarmış, bir sıkıntın mı yaşadın?", "Bayrak gördüm, devlet dairesinde işiniz mi var?", "Leylek gördüm, ev mi alıyorsunuz?", "Uzun boylu, endamlı birisi görünüyor, kız, yoksa sevgilin mi var?", "Alyans mı o şuradaki, aaa, yoksa evleniyor musun?" gibi sorularla didikleyince fal bir çeşit terapiye ve ağızdan laf almaya dönüşür fal muhabbeti.
Fala bakan tanıdıksa hoş bir anı olarak kalır bunlar.
Yok eğer falcı tanıdık değilse, geçmişini sayıp döken falcıya ağzı açık bakakalır falına baktıran kişi.
Falcı konuşur, kişi, falcının sözlerini hayatına uydurur.
"Evet evet, o da öyleydi, bu da böyleydi! Vaaay, nasıl da biliyor! Pes!"
Ya da başkasının gözünden kendisinin nasıl göründüğünü görür. Hayatının neye benzediği ile, beklentileri ile yüzleşir.
Bense hep şöyle düşünürüm: "Benim bildiklerimi anlatma bana, onları ben senden iyi biliyorum! Gelecekle ilgili bir önerin varsa amenna. Ama onu da kim bilebilir ki?"
***
Corona'yla kavrulduğumuz şu günlerde geçmiş zamanlara gidip "Bak bak Corona'nın adı şurada da geçiyordu, bak o da Corona demiş, bak burada yazmış, vay vay vay, çözdük olayı!" diyenleri bizim geçmişten haber veren falcılara benzetiyorum ben.
Bak bir sır da ben size vereyim, "Toyota bir dönem çıkardığı arabalardan birine Corona adını vermişti!".
Vaaay, değil mi? Vay tabi...
Bu yazıyı yazdığım anda Twitter'da Toyota'nın Trend Topic olduğunu gördüm. Toyota'nın TT olmasının nedeni Toyota'nın Corolla, Corona, Carina, Camry araba modellerini sayıp dökmek değildi elbet. Toyota Türkiye CEO'su Ali Haydar Bozkurt'un: "Bir yıl araç satmasak da maaş ödeyeceğiz, kimseyi işten çıkarmayacağız, devlet desteğini de ihtiyaç sahiplerine bırakacağız" sözleriydi.
Bu mudur, budur!
Bill Gates'ten al haberi
Bill Gates olsun, pek çok bilim insanı olsun Üçüncü Dünya Savaşı'nın biyolojik bir saldırı ile yaşanacağını hep söylüyorlardı. Dünya eskisi gibi top-tüfek-bomba ile değil, gözle görülmeyen askerlerle fethedilecekti.
Yoksa siz hâlâ silaha mı yatırım yapıyordunuz?
Bill Gates'in gördüklerini görmek için çok donanımlı ya da geleceği görebilen bir falcı olmanıza gerek yok. İnsanların tavırlarına, alışkanlıklarına, tarihten ders almayan aymazlıklarına, değişen dünyaya, karşılıklı yığılan silahlara (ki o yüzden kimse düğmeye basmaya cesaret edemiyor!), en çok da ulaşım ağlarına bakmanız yeter.
Gücü tek elde tutmak isteyen bir sistem tüm bu verilerden ve teknolojinin nimetlerinden faydalanarak dünyayı avucunun içine alabilir.
Bunun için teknolojik alt yapı zaten hazır. Gelecek dediğimiz gelmiş, ceplerimize girmiş.
Şimdi vakit harekete geçme vakti...
Yine bu yazıyı yazarken bu kez şöyle bir ileti geldi Whatsapp üzerinden. İletide 156 yıl önce yazılan bir şiirin bugünü anlattığı söyleniyordu.
"Allah Allah, 1800'lerde yaşamış bir insan bu günleri bu kadar iyi nasıl anlatabilir?" diye araştırdığımda, şiiri yazanın Kathleen O'Meara değil Kitty O'Meara olduğunu gördüm.
Okuyun bakın neler yazmış Kitty O'Meara şiirimsi o yazısında:
...
ve insanlar evde kaldılar,
kitap okudular ve dinlediler.
dinlendiler, egzersiz yaptılar,
sanat yaptılar, oyun oynadılar
ve yeni varoluş yollarını öğrendiler,
durdular
daha derinden dinlediler ,
biri meditasyon yaptı,
biri dua etti,
biri dans etti,
diğeri kendi gölgesini keşfetti ,
insanların düşünceleri değişti,
iyileştiler.
cahilce, tehlikeli, anlamsız ve vicdansızca yaşayan insanların yokluğunda,
dünya iyileşmeye başladı.
ve tehlike sona erdiğinde insanlar ölüleri için ağladılar
ve yeni kararlar aldılar,
yeni bir dünya hayal ettiler,
yeni yaşam biçimleri yarattılar,
Dünyayı tamamen iyileştirdiler,
Tıpkı kendilerini iyileştirdikleri gibi.
Eğer bu şiir söylendiği gibi 156 yıl önce yazılmış olsaydı,
"Demek ki yaşadığımız insanlık için hiç de yabancı değil bu keskin viraj.
Demek ki insanlık dönüp dolaşıp hep aynı yere geliyor.
Demek ki insanlık teknoloji olarak ilerlese de ruh olarak pek ilerlemiyor.
Demek ki insanlık için atılan adımlar çok ama çok yavaş yol alıyor.
Demek ki geçmişi gördüğünü söyleyenlere değil gelecekten haber verenlere kulak vereceğiz.
Demek ki bu hale gelmemiz bile binlerce ama binlerce yıl aldıysa, daha iyiye ulaşmak için önümüzde daha çok ama daha çok bin yıl var demektir." diyecektim.
Demedim...
Dedim ki;
Tarih hep tekerrürden ibarettir lakin yöntemler değişir.
O yüzden siz, size, sizin de bildiğiniz geçmişi anlatanlara değil de, dünyanın geçmişten geleceğe uzanan yolculuğunu anlayıp, yorumlayabilenlere kulak verin.
Falcı Bacılar baktıkları fallardan kazandığı paralar ile sadece günü kurtarmış ve kendilerini kurtaramamışken sizi hiç kurtaramazlar.
Ceplerine bol para koyarsanız size bol bol dua ederler, koymazsanız üzerinize bol bol beddua gönderirler.
Hiçbir türlüsü tutmaz haliyle.
Ama,
Ya tutarsa?
Her ama her dönem kendi içinde geçmişi ve geleceği barındırır.
Bugün 2020'de, 100 yıl öncesinin geleceğinde, 100 yıl sonrasının geçmişinde, yani "ŞİMDİ"de yaşıyorken artık fal kapatmayı bir yana bırakıp aklımızı ve kalbimizi açmayı, paylaşmayı, iyiliği ve güzelliği öğrenmemiz lazım.
Yoksa, yakındır,
Bir tarafımıza bir ÇİP takıp aklımızı alacaklar bir güzel!
Sonunda kendi aklımıza değil, aklı takan akıla hizmet edeceğiz.
Ve o akıl bizi nereye çekerse oraya gideceğiz...