Gün geçmiyor ki gazetelerde, haber sitelerinde dayak yiyen bir doktor ya da sağlık personeli haberi çıkmasın. Gün geçmiyor ki, doktorların kendilerine bakmadıklarını başından savdıklarını iddia eden bir vatandaşın haberi çıkmasın. Ülke olarak cinnet mi geçiriyoruz, neler oluyor?
Yalnızca kamu hastanelerinde, amiyane tabiri ile hayvan bağlasan durmaz denilecek binalarda hizmet verilen günlerden modern binalarda son teknoloji cihazlarla hizmet verilen , hem özel hem de kamu hastane sayılarının kat be kat arttığı günlere geldik. Çok yol aldık gerçekten. Hem kamu hem de özel sağlık kuruluşları verilen hizmetin kalitesini artırmak için çok ciddi çaba sarf ederken, bakanlık nezdinde sağlık hizmetinin kalitesinin denetlenmesi ve akreditasyonu için adım üstüne adım atılırken ne oluyor da sağlıkta şiddet günden güne tırmanıyor?
2009 yılında 118 bin olan hekim sayısı 2019 itibariyle 160 bine çıkmış, hekim başına düşen hasta sayısı 612'den 512'ye düşmüş, yatak sayısı 164 binden 237 bine çıkmış, uzman hekim sayısı 45 binden 85 bine, pratisyen hekim sayısı 30 binden 46 bine çıkmış, buna karşın hala sağlıkta şiddet tırmanıyor.
Eskiden olan şimdi olmayan, eskiden yapılabildiği halde şimdi yapılamayan ne olabilir? Neden sağlıkta şiddet günden güne tırmanıyor?
İlginç birkaç rakam daha vermek istiyorum. 2009 yılından 2019 yılına kadar olan dönemde hekim sayısında yaşanan artış yüzde 36, hekim başına düşen kişi sayısında yüzde 15 azalma olmasına karşın hekim başına düşen müracaat sayısında tam yüzde 50 lik artış yaşanmış. TÜİK verilerine göre 2019 yılında hekime başvuru sayısı yaklaşık 813 milyon olarak gerçekleşmiş. Yani her vatandaşımız yılda 10 defa hekime başvurmuş. Üstelik hala daha insanlar randevu alamadıklarından muayene olmadıklarından da şikayet ediyorlar. 2002 yılında 2,3 olan bu sayı 2019 yılına geldiğinde 10 olarak gerçekleşmiş. OECD ortalaması ise yaklaşık 20 senedir aynı ve 8,3 olarak gerçekleşiyor. Peki ama neden insanlar daha fazla muayene olma ihtiyacı hissediyor?
Bunun temel sebebinin hekimin değersizleştirilmesi olduğunu düşünüyorum. Planlı bir şekilde yapılan değersizleştirilme ve beraberinde gelen güvensizlik hissi insanların doktor doktor gezmesine sebep oluyor. Uygulanan sağlıkta dönüşüm politikasının çok ciddi olumlu sonuçları da oldu ama daha sistem kurulurken yapılan uyarıların dikkate alınmaması nedeniyle bugün gelinen noktaya ulaşmış olduk. Hekimlerin muayenehanelerinin kapatılması sürecinden başlayın, aile hekimliği sisteminin performans üzerine kurulması, kamu hastanelerinde performansa dayalı ödeme yöntemine geçilmesi, özel sağlık kuruluşlarının önce kontrolsüz şekilde çoğalması ardından SGK ile yapılan sözleşme ile cendereye alınması, hem kamu özel hastanelerde ölüyü bile ameliyat etmişler haberlerinin basına servis edilmesi, hekimlerin kazançları üzerinden yapılan spekülasyonlar, Tabip Odalarının tutumları ve karşı siyasi reaksiyonlar, tıp fakültesi sayısının kontrolsüz şekilde arttırılması, mevcut fakültelerin kapasitesinin üzerinde öğrenci almaya zorlanması, doçentlik sınavlarının kaldırılması yerine dosya üzerinde karar verme, PPP modeli ile yapılan şehir hastaneleri ve buraların işletilebilmesi için kapatılan hastaneler, aşı karşıtlarına göz yumulması, tacizci doktor haberlerinin ballandıra ballandıra sunulması, doktor döven vahşilerin görüntülerinin televizyon kanallarında yayınlanmasına kadar daha sayılabilecek yüzlerce olay değersizleştirme sürecinin birer parçası olarak karşımızda duruyor. Bir önceki salgında; dönemin başbakanı ile Sağlık Bakanı arasında yaşanan aşı tartışması bile hekime ve hekimliğe olan saygınlığın azalmasında sebep olarak sayılabilir.
Artık vatandaşın gözünde pratisyen hekim zaten hekim değil, uzman hekime gitmeye ne gerek var en azından olmuşken doçent olsun, doçent beni kurtarmaz gitmişken profesöre gideyim mantığı neredeyse yerleşmiş durumda.
Doktor toplum içerisinde itibar edilen kişi olmaktan çıkmış, google arama motoru tarafından verilen cevaplar ve komşu teyzelerin önerileri daha muteber hale gelmiş durumda. Kendi tanısını koyarak doktora ne ilaç yazması gerektiğini söyleyebilen cahil cesaretine sahip insan sayısı hızla artıyor. Doğru iletişim kuramadığı doktoru ölümle tehdit edebilenler, pandemi nedeniyle eşinin yanında muayeneye giremediği ve doğmamış çocuğunun pipisini kendi gözleri ile göremediği için doktoru CİMER'e şikayet edebilecek kadar pervasız insanlarla dolu artık meydan.
Doktorlar her zamankinden daha az insanı daha fazla sayıda muayene ediyorlar. Doktora olan güvensizlik vatandaşı tekrar tekrar muayene olmaya itiyor. En basit hastalıklarında dahi 2 ayrı hekimden tanı doğrulaması almaya yönlendiriyor. Bu güvensizlik ortamı hastanın hali hazırda hastaneye diken üstünde gelmesine ve en ufak sorunda şikayete, bazan da şiddete yönelmesine neden oluyor.
Ne olur hatırlayın o eski günleri artık. Sırf doktor olduğu için demiyorum insan olduğu için birbirimize saygı gösterdiğimiz günleri hatırlayın. Muayeneye gitmeden önce anneniz sizi yıkamadı mı hiç doktora ayıp olmasın diye. Diş hekimine gitmeden önce zorla dişlerinizi fırçalatmadı mı? Üzerinize temiz kıyafetler giydirmedi mi? Muayene sonrası doktorun söylediklerini dikkatle dinlemediğiniz için hiç mi uyarmadı , tamam o zamanlar telefon yoktu ama ağzınızdaki sakızı çıkartmanız için hiç mi kaş göz etmedi, o sakızı kendi avucunda hiç mi saklamadı? Hiç mi çocukluğunuz da o beyaz önlüğü giymeyi hayal etmediniz? İnsanların da şifasına vesilesi olmayı hiç mi düşlemediniz? Ailede birazcık çalışkan olan okumayı seven, kafası matematik ve fen bilimlerine basan çocuklar doktor olsun istenmedi mi?
Bu insanlar mesleklerini özgürce icra etmek ve işini yaparken şiddete maruz kalmamak, emeğinin karşılığında da insanca yaşayabilecek bir gelir elde etmek istiyorlar. Temel talep bu. Bu şartların sağlanamayacağına kani olanlar ise ya uzmanlık alanını hasta ile en az muhatap olacağı bir branşta yapmak istiyor ya da çözümü yurt dışına gitmekte buluyorlar. Sağlıkta şiddet yasası 2020 yılında Meclis'ten geçti ama iyi uygulama örnekleri göremedik. Şiddete başvuranlar caydırıcı ceza almadıkları sürece bu devran böyle devam edecek gibi görünüyor.
Yıllardır söylüyoruz ama inanmak istemiyorsunuz. Böyle devam ederse; yakında sivilcenizi sıkacak doktor olacak ama kalp krizi geçirdiğinizde sizi ameliyat edecek doktor bulamayacaksınız. Diyorsanız ki, saman kalmadığında saman ithal ediyoruz doktor kalmadığında da doktor ithal ederiz, o zaman şimdiden başlayın yabancı dil öğrenmeye. Döşünüzün ağrıdığını, ayaklarınızın karıncalandığını, kafanızın zonkladığını anlatacak kadar yabancı dil öğrenmeniz zaman alacak biraz.