Kamuda görev yapan hekimlerin sosyal haklarında yapılan iyileştirme ve hemen akabindeki atama kuraları ile çok sayıda hekimin yeniden kamuya dönüşü sağlandı. Devlet hastaneleri ve şehir hastanelerinde yaşanan randevu sorununu özel hastanelerdeki hekimleri kamuya çekerek aşmaya çalışmayı aslında işin kolayına kaçmak diye düşünüyorum. Yapılan atamalar soruna çözüm olarak gösterilirken sorunun temeline yönelik bir tedbir alınmadığını söylemek zorundayım.
Bu atamalar ile aslında sağlık hizmeti sunumunu gerçekleştirenler yer değiştirmiş oldu. Özel hastanelerde, tıp merkezlerinde veya muayenehanelerde ücreti mukabil hizmet veren hekimler artık kamuda ücretsiz sağlık hizmeti sunacaklar. Özel sağlık hizmeti almak isteyenlere kimin bakacağı kimsenin umurunda değil gördüğüm kadarıyla.
Özel teşebbüsler tarafından büyük yatırımlar yapılarak hizmet sunumu gerçekleştirilen özel sağlık kuruluşları hem yapılan atamalar, yüksek enflasyon, yardımcı sağlık personeli yetmezliği, artan personel, ısıtma soğutma maliyetleri, altından kalkılamaz hale gelen elektrik maliyetleri ile baş ederken hem de alım gücü düşen vatandaşın da kamuya yönlenmek zorunda kalması ile daha az sayıda hastaya hizmet vererek ayakta kalmaya mecbur bırakılıyor.
Seçim öncesi dönemde hayata geçirilen popülist uygulamalar ile korumaya alınanlar yanında gözden çıkarılanlar olduğunu da ortaya koyuyor. Küçük ölçekli, birden fazla merkezi olmayan özel sağlık kuruluşlarının yerini zincirlere bırakması süreci hızlanarak artacak, yeterince büyük ölçekte hizmet veremeyen merkezler de küçülme ve el değiştirme furyasına dahil olacaklar.
Bursa’da yapılan atamalar sonucunda branş kapatmak zorunda kalan, ameliyathanesini çalıştıramayacak hale gelen merkezler varken, küçük il ve ilçelerde sorun çok daha büyük olacak. Yapılacak iki tercihten birisi ilgili branşta hizmet vermekten vazgeçmek diğeri ise maliyeti kurtaramasan bile daha fazlasını vermek. Kırk katır mı kırk satır mı sorusuna doğru cevabı vermek gerekiyor. Özel hastanelerin kapasitelerinde yaşanacak olan düşüşün diğer personelin istihdamında azalma, sağlık turizminde yaşanacak olan gelir ve vergi kaybının kamunun gider artışı olarak geri döneceğini bilmemiz gerekiyor.
Özel Hastaneler Platformu tarafından 20-21 Ekim'de Ankara’da Bakanlık yetkilileri ile özel sağlık sektörünü bir araya getiren toplantıda verilen bir bilgi aslında sorunun temelinde yatanın ne olduğunu gösteriyor. 2008 ile 2022 yılları arasında sağlık insan gücü planlaması verileri olarak bildirilen karşılaştırmada 14 yılda uzman ve asistan hekim sayısında 61 bin 450 artış olduğu halde pratisyen hekim sayısındaki artış sadece 23 bin 353 olmuş. Yani hekimler pratisyen olarak kalmaya özendirilmiyor ve uzman olması için teşvik ediliyor. Dolayısıyla öncelikli politika koruyucu sağlık hizmetinden tedavi edici sağlık hizmetine verilmiş durumda.
Aile hekimi uzman sayısının da bu artışın içerisinde olduğu söylenebilir ancak eğer saha da tüm köy ve bucaklarda koruyucu sağlık hizmetinin de aile hekimi uzmanları tarafından verilmesi isteniyorsa bunun için ilave bir uzmanlık açmak yerine 6 yıl süren eğitimin devamına bir program oluşturularak tüm mezunların aile hekimi uzmanı olarak mezun olması sağlanabilir. Aile hekimliği programı içerisinde uzmanlık sınavına katılma hakkı verilerek programda geçen süre diğer uzmanlıklara devam edecek olanların eğitim süresinden düşülebilir ya da Bakanlık tarafından başka alternatifler üretilebilir. Önemli olan vizyonun koruyucu sağlık hizmeti üzerine kurulduğunu kabullenmek olmalı. Aile hekimliğinin özendirilmesi için de aile hekimlerinin üzerine yüklenen gider kalemlerinin azaltılması, hekim başına düşen hasta sayısının azaltılması gerekiyor.
Yapılması gereken en önemli iş ise hekimin itibarının yükseltilmesi ve sağlık kuruluşuna başvuruda önceliğin aile sağlığı merkezlerine verilmesini sağlayacak sevk zincirinin kurulması olmalı. Daha fazla hasta bakmak üzerine kurulu bir sistemin uzun vadede ayakta kalması mümkün değil ne yazık ki.
Son olarak; İzmir’de bir hekimin heyet raporu vermek için rüşvet istediğine ilişkin iddia kabul edilebilir değildir. Her kesimde olduğu gibi hekimlerin içerisinde de çürük elmalar var ne yazık ki. Hukuki olarak ne gerekiyorsa yapılmalı ve bu lekenin tüm hekimlere bulaşmasına izin verilmemelidir. Tabip Odalarının ve Türk Tabipleri Birliğinin de temel görevleri hekimlerin haklarını korumak olduğu kadar çürük elmaların temizlenmesine destek vermektir. Terör örgütlerinin programlarına katılıp ihanete varacak açıklamalar yapmak değil. Herkes yerini ve haddini bilmeli.