DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partinin Grup Başkanvekili Sezai Temelli ve önde gelen milletvekilleriyle el sıkışan Bahçeli, TBMM’de beklenmedik bir çağrı yaparak muhalefeti hayrete düşürdü. Bahçeli, aslında bu konuşmasıyla muhalefetin kimyasını bozdu. Konuşmasında, “Terörist başı işin içinde olmazsa bir şey olmaz diyenlere de sesleniyorum. Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın... Bu dirayeti gösterirse, ‘umut hakkı’nın kullanımı için yasal düzenleme yapılması sağlanabilir. Ne Kandil ne de Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu tarihi terör sorunu ülke gündeminden tamamen çıksın" ifadelerini kullandı.
Bu açıklama Bahçeli'nin geçmişteki sert tutumuyla çeliştiği için haklı olarak herkes şaşırdı. Demokrasi düşmanı bir partinin genel başkanı nasıl olup da böyle bir açıklama yapabilirdi? Yoksa Bahçeli’nin başına bir şey mi düştü de bir anda demokrasi ve barış havarisi oluvermişti?
Bahçeli’nin bu çıkışına CHP Genel Başkanı Özgür Özel de kayıtsız kalmayarak, “Abdullah Öcalan’ın Meclis’te konuşması yetmez, gelin birlikte oturup görüşelim. Kürtlere bir devlet verelim, Türkiye Cumhuriyeti'ni Kürtlerin de devleti yapalım. Eğer bu çözüm, şehitlerin gelmemesini, kan dökülmemesini, annelerin gözyaşının dinmesini sağlayacaksa, CHP olarak kıymet veriyoruz” şeklinde yanıt verdi.
DEM Parti Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları da Bahçeli’nin açıklamalarını olumlu buldu. “Kürt sorununun çözüm yolu bellidir. Orta Doğu ve Türkiye’de barışın muhatabı, İmralı’da ağır tecrit altında bulunan Abdullah Öcalan’dır. Biz de bu konuda inisiyatif almaya hazırız. Başlangıç olarak tecrit kaldırılsın” diyerek sürece katkı sağlayabileceklerini belirtti. DEM'li TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder de, Bahçeli'ye ve iktidara samimi teşekkürlerini gönderdi.
Çözüm arayışlarında Öcalan’ın rol alacağı konuşuluyordu. Bahçeli, “Ne Kandil ne Edirne; adres İmralı’dan DEM’e uzansın, bu tarihi terör sorunu gündemden tamamen çıksın” derken bu çözüm için kendi üslubunca bir yol öneriyordu.
Yeni bir sürece giriliyordu. Abdullah Öcalan’ın tecridi kaldırılacak, Kürt sorununa çözüm getirilecek; Öcalan, “terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykıracak ve PKK’liler hemen silah bırakıp, devletin müşvik kollarına sarılacaklardı.
Muhalefete göre, aynı konuşmayı AK Parti Genel Başkanı yapmış olsaydı belki bu kadar kimse etkilenmezdi. Ancak bu açıklamayı, sürekli DEM Partisi'ni kapatma girişiminde bulunan, partinin yöneticilerini hapse attırmak isteyen Bahçeli yapıyordu. Bu da “Devlette bir tutum değişikliği mi oldu?” sorusunu akıllara getirdi ve muhalefet uzatılan eli tutma eğilimi gösterdi.
Albert Einstein’a atfedilen ünlü bir söz vardır: “Aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek ahmaklıktır.” Bizim muhalefetimiz de aynı şeyi yapıyor, tekrar tekrar aynı oyuna geliyor.
Cumhur İttifakı hem içte hem de dışta sıkışmış durumda. Erdoğan’ın önümüzdeki seçimde aday olamayacağı ve iktidarın kaybedilme tehlikesi karşısında, Bahçeli üzerinden muhalefeti etkilemeye çalışıyor. Bu hamle hem CHP’yi hem de DEM Parti’yi bölmeye, sert muhalefeti yumuşatmaya yönelik. Bunu görememek aydın olarak kör olmaktır.
Cumhur İttifakı yine ustaca bir oyun kurmuş görünüyor. Bunu bir strateji içinde aşama aşama gerçekleştirecektir. Siyasi oyun kurma ustası olan Erdoğan, siyasi ömrünü uzatmak ve bunu sağlayacak yeni bir anayasa yapmak istiyor. İktidarını bırakmamak için yapmayacağı bir şey yoktur. Şunu söyleyebilirim ki; seçimlerde kaybetse bile iktidarı vermek istemiyecektir. Bunun bilinmesi lazım.
Bu süreçte muhalefet geçmişteki dersleri unutmuş gibi. Bahçeli’nin önerisine karşı, "mevcut anayasaya uyun, mahkeme kararlarını uygulayın. Can Atalay’ı, Gezi tutuklularını ve Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakın, samimiyetinizi gösterin" demeleri gerekirdi. Ancak muhalefet yelkenleri indirdi, el yükselterek bu yarışa girdi.
İktidarın, insafına, himmetine güvenerek sorunlar çözülmez. Muhalefet, kendine uzanan sahte eli tutmaz; mücadele ederek ve güçlü bir muhalefet yaratarak iktidar dize getirilir.
DEM Partisi’nin Eş Başkanı Hatimoğulları, "Kürt sorununun muhatabı biziz" demek yerine Abdullah Öcalan’ı işaret ediyor. Size "Konu mankeni misiniz" sorusunu sormazlar mı? Öcalan’ı çözümün öznesi olarak gördüklerinde, kendilerini PKK’nin bir nesnesi ve uzantısı gibi konumlandırıyorlar ve demokrasi adına muhalefetin bir arada olmasının sınırını belirliyorlar.
Kürt sorununun çözümüne dair atılacak adımlar, bu iktidarın sona ermesiyle birlikte daha sağlıklı bir zeminde tartışılabilir hale gelecektir; şayet, aktörlerin Kürt sorununu ülkenin bütünlüğü içerisinde barışçıl ve demokratik bir çözümden başka bir yol yoktur.
Gelelim "El yükseltiyorum", “Bahçeli’nin verdiğinden daha fazlasını vereceğim” diyen CHP liderine. Meclis’e geldiğinde Erdoğan’ı ayakta karşılayan, onunla görüşmelerini matah bir iş sanan ve yerel seçimlerden sonra muhalefetin direncini kırarak iktidara dolaylı yoldan yardım eden Özgür Özel, oyunun farkına varmış görünüyor. Ancak parti içi muhalefeti ikna edemiyor. Bir de partisinde birbiriyle rekabet içinde olan iki cumhurbaşkanı adayları sorununu çözmeleri gerekiyor.
Bahçeli’nin konuştuğu günün ertesinde, TUSAŞ’a PKK tarafından üstlenilen menfur bir saldırı gerçekleşiyor. Güvenlik açısından çok önemli bir tesisin içine teröristler, girmeden nasıl etkisiz hale getirilmiyor, burada bir sorun yok mu?
İkinci bir çarpıcı haber ise sabahın erken saatlerinde geliyor; yıllardır kamuda ve akademide görev almış, 6 ay önce aday olurken temiz kâğıdı almış, CHP'li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer gözaltına alınıyor ve ardından tutuklanıyor. Böylece Cumhur İttifakı’nın planı adım adım ilerliyor; iktidar gündemi yaratıyor, muhalefet ise peşinden sürükleniyor.
Muhalefete bir bakın; yıllardır değişmeyen bir senaryo içinde, iktidarın oyununa her defasında aynı kolaylıkla düşüyor. Her yeni hamlede, sanki çözüm oradaymış gibi, her seferinde umutla ve plansız bir şekilde iktidarın uzattığı eli tutuyorlar. Demokratik söylemlerle süslü ama samimiyeti sorgulanan çağrılara karşı dirençli bir duruş sergilemek yerine, beklenmedik vaatlerin peşine düşüp öz tavırlarını terk ediyorlar.
Muhalefetin artık iktidarın gölgesinde değil, kendi bağımsız vizyonu ile halkın gerçek ihtiyaçlarına cevap verecek bir duruş sergilemesi kaçınılmazdır. İktidarın sürekli sunduğu seçenekler arasında kaybolmak yerine, kendi vizyonlarını ortaya koymalılar. Muhalefetin, halkın gerçek ihtiyaçlarına ve taleplerine odaklanarak, bu doğrultuda politikalar geliştirmesi, hep sokakta, pazarda, halkın var olduğu her yerde onunla birlik olmalı; onlara ışığını göstermelidir. Geçmişte olduğu gibi hiç kimse makam, mevki peşinde olmamalı.
Bizim iktidara söyleyecek sözümüz yok. Sözümüz size. Sizler ne kendi menfaatlerinizi düşünün ne de iktidarın oyununa gelin.
Ülke demokrasiye, adalete ve hukuka kavuşmadıkça hiçbir sorunu çözemeyeceğiz. Herkes aklını başına almalı; devletin başındaki iradenin suistimallerine karşı cesur bir duruş sergilemek için el birliğiyle hareket etmelidir.
Muhalefet olarak sizler, ülke demokrasiye, adalete ve hukuka kavuşmadıkça hiçbir sorunu çözemeyeceğinizi ne zaman anlayacaksınız? Aç kurtlara bir sarı öküzü daha verdiğinizde, sonunda kurtulacağınızı mı zannediyorsunuz?