SON DAKİKA
Hava Durumu

Tılsımlı eller!

Yazının Giriş Tarihi: 16.10.2024 00:13
Yazının Güncellenme Tarihi: 16.10.2024 00:24

Ankara’da bir şeyler oluyor. Siyasette yeni bir dönem mi başlıyor dedirttiren gelişmeler var.

31 Mart 2024 Yerel Seçimleri'nde Anamuhalefet partisi CHP'nin Genel Başkanı Özgür Özel, normalleşme (yumuşama) teranesiyle kafese alınmış ve muhalefet gardını düşürmüştü. Şimdi de MHP Genel Başkanı DEM’lilerle tokalaştı. Normalleşmeye (yumuşama) DEM’lilerle de başladı.

CHP'nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yıllarca ‘helalleşme’ adı altında uyguladığı politika, halkın ekonomik krizinin acımasızca yaşandığı ortamda meyvesini vermişti. Bu yıl yapılan yerel seçimlerde CHP bütün büyük şehirleri alarak birinci parti olmuştu.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Yerel seçimlerde halkımız iktidara sarı kart gösterdi. Şimdi yeni bir seçim istemeyeceğiz” diyerek, R. Tayyip Erdoğan’a el uzattı. Özel, sarı kart metaforuyla genel seçimlere kapıyı kapattı ve iktidardan düşmekte olan Erdoğan’ı elinden tutarak kaldırdı.

Özgür Özel’in seçim sonrası çıkışıyla başlayan süreç, Meclis’in açılışıyla DEM’lilerle MHP lideri Devlet Bahçeli’nin tokalaşmasıyla yeni bir boyut kazandı. Gelen tepkiler üzerine “Biz öylesine yerimizden kalkıp el sıkmayız” demek zorunda kalan Devlet Bahçeli’yi de içine alan “normalleşme” fırtınası, önümüzdeki dönemin en hayati gündem maddesi olacağa benziyor.

Dış politikada olmasa da içeride oyun kurmakta -ki bunda muhalefetin çok katkısı var- pek bir mahir olan AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, seçim yenilgisinin etkisiyle birdenbire “normalleşmeyi” keşfetti. “Türkiye’nin yumuşamaya ihtiyacı var” diyerek yeni dönemin işaretlerini verdi.

Her sıkıştığında bir toplumsal siyasal aktörü kendisine yedekleyerek yol almayı başaran Erdoğan’ın kurduğu tek adam rejiminin bekası ve meşruiyeti açısından bu manevralar şaşırtıcı değil. İşte burada Anamuhalefetin başkanının basiretsizliği yüzünden R. Tayyip Erdoğan yine siyasi ustalığını gösterdi.

Şimdi, tarih tekerrür ediyor gibi. Yeni bir “çözüm süreci” başlatılıyor. A. Öcalan üzerinden, ABD’nin kucağındaki Kandil’e selam gönderirken, içeride PKK’nın siyasi uzantısı diye suçlanan DEM’lilerle sahte dostluk dansı yapıyorlar. İktidar yetkililerinin el sıkışması, DEM’lililerde olumlu yankı yaratıyor.

Tılsımlı bir el, sanki gizli bir oyunu yönlendiriyor. Kimi zaman barış mesajlarıyla, kimi zaman ise kapalı kapılar ardındaki anlaşmalarla Erdoğan ve ekibi hem iç hem de dış politikada kendilerine avantaj sağlama manevraları yapıyor. Onun hamlesi iktidarın siyasi ustalığını bir kez daha gözler önüne seriyor.

Ekonomik ve toplumsal kriz, ağır seçim yenilgisi ana etmenler olsa da Erdoğan’ın "yumuşama" hamlesini sadece iç dinamiklerle açıklamak eksik kalır. Meselenin bir de dış ayağı, uluslararası boyutu var.

AKP tarikat-cemaatler, İslamcılar, liberaller ve sermaye koalisyonunun bir ürünü. Ama aynı zamanda ABD, AB, Körfez ülkeleri ve uluslararası finans çevrelerinin desteğiyle/yol vermesiyle 2002’de işbaşına geldi. 22 yıllık tek parti iktidarının otoriter bir rejim inşasına girişmesi, krizler, dış politikadaki çıkar çatışmaları derken AKP’yi iktidara getiren hem iç hem de dış ittifakta çatlaklar oluştu. AKP kredisini tüketti. Seçmen AKP/Erdoğan’ı terk etmeye başlarken Batılı başkentler, uluslararası toplum Erdoğan’la arasına mesafe koymaya, küresel finans çevreleri muslukları kesmeye başladı.

Saray rejimi hiç olmadığı kadar darda. İçeride de dışarıda da kımıldayacak alanı gün geçtikçe daralıyor. Ne finans çevrelerinden ne de Batılı liderlerden dilediğini alamıyor. 31 Mart yenilgisi, Beyaz Saray’a ziyaretinin iptali, gelmeyen dış kaynak derken üst üste binen bu etmenler Saray’a manevra yaptırdı.

Erdoğan dış kaynak arayışı için uluslararası çevrelere selam çakıyor. Malum ekonomi derin krizde. İktidar dört bir koldan sıcak para ve yatırımcı arayışında. Uluslararası finans çevreleri kredi musluklarını gevşetmiş değil, para gelmiyor. Körfez Arap ülkelerinden dahi para akışı sağlanamıyor.

Seçimlerin ardından ülkenin koordinatlarını yeniden Batı’ya endeksleyen rejim, ABD ve AB ile ilişkiyi yumuşatmak, aradaki gerilimi gidermek istiyor.

Erdoğan’ın “normalleşme” daha doğrusu “yumuşama” hamlesinin arka planında iktidar ekonomik kriz nedeniyle dış kaynak arayışında. Uluslararası çevreler de yumuşama olmazsa sana kredi, kaynak yok, para muslukları açılmaz mesajları veriliyor. Batı’dan yani uluslararası toplumdan bu süreçte gelen basıncın nedeni olarak da iç siyasette iktidar blokundaki ipler geriliyor. Bu nedenle yumuşama gerekiyordu.

Siyasal İslamcı rejimler/yönetimler her tarafta kaybettiler. Bu rejimlerin Türkiye ayağında da durum farklı değil. Bunun pekâlâ farkındalar. Siyasal İslamcı rejim için hem bölgesel gelişmeler hem ekonomik koşullar hem de toplumsal etkenler nedeniyle çember daralıyor. İşte bu ortamda AKP iktidarı hem iktidarını sürdürmek hem de ‘Tek Adam’a dayanan Siyasal İslamcı rejimini güçlendirmek için adımlar atıyor. Bu kapsamda Anayasa değişikliğini gündeme getiriyor.

Tayyip Erdoğan, "İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır. Vatanımız, milletimiz, bağımsızlığımız için bu devlet terörüne elimizdeki her imkanla karşı duracağız" diyor.

Tayyip Erdoğan, "ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanlarından biriyiz demiyor muydu? Kardeşim dediği Beşar Esad'ı cani cihatçılarla iktidardan indirmek ve Müslüman Kardeşler örgütünü iktidar yapmak için Suriye'ye saldırıp, bu ülkeyi param parça etmediler mi? İsrail'in önünü açmadılar mı? Şimdi, İsrail Türkiye'ye saldıracakmış.

Mehmet Şimşek, halkın sırtına yüklenmek istenen vergileri savunurken İsrail saldırısına karşı ‘demir kubbe’ yapacaklarını söylüyor. Halkı bir limon gibi sıkarken ne güzel bir bahane buluyorlar.

Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, diplomatik olarak gaf anlamına gelen açık, ulu orta "İsrail Türkiye'ye saldıracak" söylemini iç siyasette elverişli bir malzeme olarak kullanıyor. Bunu sadece kullanmak için değil, aynı zamanda ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında da adımlar atıyor. Böylece Türkiye’de Siyasal İslamcı federe bir devleti amaçlıyor. Bu projenin içinde laiklik yoktur, demokrasi yoktur, adalet yoktur, insan hakları yoktur. Yoksulluğun, yolsuzluğun kalkması diye bir şey yoktur. Mafya çetelerinin, kadın ve çocuk cinayetlerinin kalkması diye bir şey yoktur.

“Ağır söz söyleyene, iki kere gül atılmaz” derler. Şimdi muhalefet, iktidara hep güller mi atacak yoksa elinin tersiyle ret mi edecek.

Muhalefetten birisi DEM’le ilişkisinde ‘terörist’ suçlarına muhatap kalırken, iktidar yetkilileri PKK ile görüşürken demokrasi havarisi kesiliyor. Özgür Özel’in “hadi oradan” demesi gerekirken, Onu “normalleşme” adıyla yumuşattılar. O kendi koltuğunu sağlamlaştırma peşinde. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile Selahattin Demirtaş’ı içeride unutan DEM’i uysallaştırdılar. Abdullah Öcalan’ı asması için Tayyip Erdoğan’a ip atan Bahçeli, şimdi, Öcalan’a barış için hitap ediyor. DEM yetkilileri, “Selahattin Demirtaş’ı derhal serbest bırakın” diyeceklerine Bahçeli ve Tayyip Erdoğan’a yürekten teşekkürler ediyorlar.

Bizler ülkemizin birliği, bütünlüğü içerisinde laik, demokratik sosyal hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde Kürt sorununun barışçıl yollarla çözülmesini istiyoruz. Ancak, sorunların sebebi olanlarla bu sorunu çözemezsiniz.

İktidar yetkilileri amaçlarına, yollarında dikensiz güller yaratarak ulaşmak istiyorlar. Muhalefet partilerine rağmen Türkiye halkı bu oyuna bir kez daha izin verecek mi, yaşayarak göreceğiz.

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.