SON DAKİKA
Hava Durumu

31 Mart 2024: Gerçekler, Fırsatlar, Riskler…

Yazının Giriş Tarihi: 02.04.2024 01:35
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.04.2024 01:35

Türkiye 31 Mart’ta yerel seçimlerini yaptı ve “büyük bir dip dalganın” açığa çıkmasıyla sonuçlandı. Mayıs 2023 seçimlerinde kısmen yaşanması ihtimali olan bu tablo Mart 2024’te gerçekleşti; Demirel’in meşhur deyişindeki gibi “tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” gerçeğiyle biraz gecikmeyle de olsa herkes bir kez daha yüzleşti.

AKP ve lideri Erdoğan 10 ay önce genel seçimde “yıkılmadı” ama bu kez yereldeki iktidarını kaybetti. Türkiye’nin en önemli kentleri, üretimin kalbini oluşturan kentlerin neredeyse yüzde 80’i seçime tek başına giren CHP’ye geçti. AKP ve MHP iktidar blogu ciddi anlamda geriledi.

AKP’nin 2019’da başlayan “duraklama” devri, 2024 itibariyle “gerileme” evresine geçti; tabi geldiğimiz ve bulunduğumuz aşama başta CHP ve demokratik muhalefetin diğer temsilcilerince doğru analiz edilir ve bundan sonraki süreç doğru yönetilebilirse…

İşte bu yazıda seçim sonuçlarını analiz edip Türkiye demokrasisi için bir kazanım ve umuda dönüşebilmesi için ağırlıklı olarak CHP özelinde bir öngörüde bulunmaya çalışacağım. Bunu da “Gerçekler”, “Fırsatlar” ve “Riskler” başlığı altında aktaracağım.

ÖNCE GERÇEKLER…

Seçmen Psikolojisi: Seçimin ve seçmenin psikolojisi iyi anlaşılmalı. Yoksulluk, eşitsizlik ve adaletsizlik o derece arttı ki, bu sandıkta bir öfke patlamasına dönüştü. Seçmen öfkesini CHP’de birleştirdi, cezalandırdığı AKP oldu. İki partiyi yüzde 37,7 ve yüzde 35,5 oyla birinci ve ikinci parti yaptı; diğer tüm partileri yüzde 5 ve altına sürükledi. Soru: Özünde seçmen CHP’yi mi destekledi, AKP’yi mi cezalandırdı?

Seçime Katılım Oranı: 31 Mart’ta seçime katılım oranı yüzde 78’de kaldı. Bu, Mayıs 2023 seçimine göre neredeyse yüzde 8’lik bir azalma demek ve çok önemli bir oran. Bunun bir kısmının farklı kentlerdeki üniversite öğrencileri gibi kesimler olduğunu düşünsek bile bir “küskün ve tepkili” seçmen kitlesinin olduğu açık. Soru: Hangi partinin kitlesi daha çok sandığa gitmedi? Partisine küsen CHP’liler mi, ekonomik krize tepkili AKP’liler mi? Ayrıca, yine konuşulacaktır, sandıklardan azımsanmayacak sayıda boş oy çıktı; bu oyları hangi parti seçmeni kullandı?

Siyasi Tablo ve İttifaklar: Seçmenler, 31 Mart itibariyle CHP ve AKP’yi baş başa bıraktı. Her iki parti için de “ittifak” politikası çöktü; AKP artık MHP’yle “kazanamayacağını”, CHP de diğer partilerle yan yana gelmese de “kazanabileceğini” gördü ve ittifaklar anlamını yitirdi. Büyük bir sürpriz olmazsa, İYİ Parti, DEVA, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Memleket Partisi, Türkiye siyasi partiler tarihine uğurlandı, tabelaları asılı dursa da. Seçmen, AKP’deki olası gelişmelere (çözülüşe) bağlı olarak Yeniden Refah Partisi’ne, MHP ve İYİ Parti’deki süreçlere bağlı olarak da Zafer Partisi’ne göz kırptı ve açık kapı bıraktı.

Siyasi Liderlik: Recep Tayyip Erdoğan’ın yenilmezlik algısı, 2019 yerel seçiminde ve Mayıs 2023’teki ilk tur seçiminde ağır bir yara aldı; 31 Mart’ta ise yerle bir oldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisin'deki çoğunluğu da ele geçiren Ekrem İmamoğlu, bundan sonraki ilk seçim için muhalefetin tartışmasız ve doğal lideri haline geldi. “Bu benim son başkanlık dönemim” diyen Mansur Yavaş, muhtemelen Cumhurbaşkanlığı için işaret fişeğini yakmış olsa da Türkiye geneli etkisi babında İmamoğlu psikolojik üstünlüğü ele geçirdi. Seçmenin güçlü desteği, iktidarın, yargı yoluyla İmamoğlu’nun önünü kesme niyetlerini hemen hemen akamete uğrattı.

Halk İradesi: Belirli entelektüel kesimlerle toplumun bir kesiminde kök salan “halk iradesini” hor görme, seçmeni ve daha geniş anlamda halkı aşağılama zihniyeti de bu seçimle birlikte çöktü. “Bidon kafalılar” dili ile Aysun Kayacı referanslı “dağdaki çoban” dili sandıkta çürütüldü. Tercih dayanağı ne olursa olsun, seçmen iradesini değiştirebileceğini herkese gösterdi; “ne yaparsam yapayım tabanım bana yine de oy verir” diye bekleyen AKP’ye de, “bu halk bize oy vermez” önyargısına saplanan CHP’ye de…

Dindar – Seküler Bölünme: Bu seçim, iktidarın dini ve söylemini siyasi bir araç olarak kullanma inandırıcılığını ve kapasitesini de önemli ölçüde yitirdiğini gösterdi. Aradan geçen 23 yıllık bir hikâyeye rağmen halkın temelde siyasi tercihlerinde ağırlıklı olarak katı dindar kimliklerden ziyade ekonomik gerçeklikler gibi pragmatizmle hareket ettiğini gösterdi. Eyüpsultan, Adıyaman gibi merkezler belki sembolik açıdan dikkat çekiyor ancak birçok muhafazakâr kimlikli bölgede CHP adayları yarışı önde tamamladı. Fatih bile kıl payı kazanılamadı. Bu, “din faktörüyle mutlaka kazanırım ya da kaybederim” anlayışını kırdı, AKP’ye “daha kaygılı”, CHP’ye “daha özgüvenli” bir alan açtı.

FIRSATLAR…

Belediyelerle Halka Ulaşma: Belediyeler halka doğrudan ulaşmak için büyük bir fırsat sunuyor. CHP, 1989’da 6’sı büyükşehir, 33’ü il belediyesini kazanmasının ardından ilk kez halka geniş çaplı temas etme ve kendi anlatma açısından büyük bir fırsat yakaladı. CHP bu seçimde 14 büyükşehir, 21 il, 337 ilçe ve 48 belde olmak üzere toplam 420 belediye başkanlığı kazandı. Konya, Kayseri, Kocaeli, Samsun, Ordu, Trabzon ve Gaziantep’in dışında Türkiye ekonomisinin kalbinin attığı tüm önemli kentler CHP’ye geçmiş oldu. Üstelik neredeyse tamamında belediye meclisi çoğunluğu da CHP’ye geçti. Somut hizmet götürme ve doğrudan halkla temas açısından bu CHP’ye büyük fırsat yaratıyor.

Toplumsal Kutuplaşmanın Sonu: Uzun yıllardır Türkiye’nin sıkıştırıldığı “dindar/seküler açmazını ve gerilimini” bitirme ve yeni siyaset alanı açma açısından CHP’li belediyeler büyük bir fırsat kapısı aralayabilir. Her iki cephede de keskinleşen önyargı ve katılıkları yok etmek için CHP’li belediyelerin izleyeceği politika önümüzdeki yıllara ilişkin köklü bir paradigma değişimini sağlayabilir. Bunun için CHP genel merkez stratejisini muhafazakar/seküler ayrımı yapmadan, yaşam tarzlarını ayrıştırmadan eşit, adil hizmet sunabilir ve bu yolda güveni tesis edebilirse Erdoğan’ın “kutuplaştırma ve ayrıştırmaya dayalı” seçim stratejisinin kullanım süresi dolabilir ve bir daha geri gelmemek üzere çökebilir.

Siyasette Yeni Güç Merkezi: Öyle bir siyasi tsunami yaşandı ki, sular çekilince ayaktakiler ve ağır hasar alanlar ortaya çıkacak. 31 Mart akşamı itibariyle iki parti, iki ana siyasi unsur olarak ayakta kaldı. Seçmen üçüncü partiyi yüzde 5-6 sınırına kadar itti. “Öfke, emanet” ya da başka hangi amaçla oy verilmiş olursa olsun, CHP’de buluşan bu seçmen kitlesini, “kalıcı” hale getirmek için bir fırsat zemini oluştu. Tarih bazen ummadığınız zamanda, sürprizleriyle fırsatı kapınıza kadar getirir. Ayrıntılı analizi yapılacaktır, İYİ Parti ve bir kısım DEM Parti seçmeniyle birlikte hatırı sayılı AKP seçmeninin de mührü 6 okun altına bastığı kaba bir analizle bile anlaşılıyor. Bu seçmen kitlesinin “misafir” mi, yoksa “yerleşik” mi olacağına CHP karar verecek. Bunu ispat etmek için şimdi “zaman ve moral üstünlüğüne” sahip.

RİSKLER:

Kendi Mahallesine Dönme: Eğer 31 Mart Seçimleri muhalefet tarafından iyi analiz edilip doğru stratejiler oluşturulmazsa yazık olur. En büyük hata seçmeni doğru anlayıp, gerçekçi politikalar uygulamak yerine kendi mahallesine dönmek ve eski alışkanlıkları, hataları tekrarlamak.

Liyakat Kaygısı Gütmeme: Şimdi çok sayıda belediye el değiştirecek ve yaygın olarak AKP’den CHP’li yönetimlere geçecek. Yönetim kadrolarında büyük değişiklikler yaşanacak. İşte kritik eşiklerden birisi burası olacak. Uzun yıllardır yerel ve genel iktidardan uzak kalan muhalefet yönetimleri üzerinde ciddi bir kadro ve pozisyon beklentisi oluşacak. Bu bir boyutuyla normal, ama kadroların oluşturulma şekli, açıkçası özellikle CHP’nin geleceğini belirleyecek. Liyakat esaslı ve güven temelli ilerlemesi ilk sınav olacak. Bu aynı zamanda sorunlara çözüm sunabilme kapasitesini tesis edip edemeyeceğini de belirleyecek.

Ekonomik Kriz: Muhtemelen ekonomik kriz derinleşecek ve geniş halk kitleleri için yoksulluk, ekonomik zorluklar daha da büyüyecek. Merkezi iktidarın politikalarının yanı sıra yerel yönetimlerin özellikle kent yoksulluğuna karşı yaklaşımı ve politikaları yeni siyasi kırılmaların tetikleyicisi olacak. Önümüzdeki birkaç yıl boyunca büyük maliyetli yatırımlar yerine geniş kesimlerin gıda, barınma, sağlık gibi ihtiyaçlarını karşılayacak destek politikalarına yönelmek hayati önem kazanacak. Bu noktadaki tercih ve kararlar etkili olacak.

Erken Seçim Talebi: Önümüzdeki bir yıl boyunca hiçbir koşulda muhalefetin erken seçim talebini dile getirmemesi, böyle bir çağrıda bulunmaması gerekiyor. Toplum, seçimden yoruldu. 31 Mart’ta seçmen iktidara şu mesajı verdi: “Ey AKP, sana merkezi iktidarı verdim ve şimdi seni cezalandırıyorum. Beni anla ve bir an önce sorunlarımı çöz.”

Seçmen CHP’ye de şunu söyledi: “Ey CHP, AKP’ye kızgınım ve onu cezalandırıyorum; aynı zamanda yerel yönetimleri sana vererek bir şans tanıyorum. Maharetini göster ve yaşadığım sorunlara sen de bir çözüm getir, yanımda ol.”

Aslında seçmen iki güç ve iktidar merkezi arasında bir denge yaratmış oldu. Bu mesajı kim doğru okur, kim karşılık verirse, o güçlenecek. Ama önümüzdeki en az bir yıllık süreçte muhalefetin erken seçim çağrısı, ya da (olmaz ya) iktidarın erken seçime gitmesini seçmen affetmeyecek; şu anda temel beklenti acil sorunlara, acil çözüm, yeni bir seçim değil.

Yeni Dünyayı Anlama: Son 20 yıldır internet ve teknolojiyle yepyeni bir dünya doğuyor; son bir yıldır yapay zeka devrimiyle bu süreç büyük bir ivme kazandı. Bu yeni dünyayı anlayabilmek, bugünü ve yarını kavrayabilmek yeni siyaseti inşa etme açısından hayati önem taşıyacak. Yüksek eğitimliler de dahil tüm sektör ve meslekler de yığınsal işsizlik fırtınası esiyor ve istihdam piyasaları daralıyor, orta sınıflar çöküyor, yoksulluk daha da büyüyor. Geleneksel politikalar ve yaklaşımlar çözüm getirmediği gibi toplumlara umut ve heyecan da taşımıyor. Bu dünyayı anlayan kadroları yönetimlere ve politikaya taşıyabilme becerisi CHP’nin ilk seçimde iktidar namzeti olup olamayacağını belirleyecek.

Kendi İçinde Demokratikleşememe: Yukarıdaki tüm aktardıklarımın yanı sıra, belki de bunların ortak paydasını oluşturacak unsur ise, partinin gerçek anlamda bir demokratik mekanizmaya sahip olup olamayacağı olacak. Parti tüzüğü acil olarak değiştirilip, tüm parti süreçlerinin üye katılımına, karar, denetim ve iradesine açık hale getirilmesi gerekiyor. Tüm adaylık süreçleri koşulsuz ve şartsız ön seçimle ve üye onayıyla gerçekleştirilmeli.

Yukarıda parti seçkinlerinin hayatın tüm sırlarını keşfetmiş olmasına değil, aşağıda hayatin gerçeklerini keşfedecek sıradan insanların siyaseti inşa etmesine ihtiyaç var. Siyasete katılıma, güven ve cesaret aşılanmalı, bu, ancak parti hukukuyla tesis edilebilir ve güvence altına alınabilir.

Kendi içerisinde demokrasiyi işletme becerisi gösteren bir siyasi organizasyonun, ülkeye demokrasiyi getireceğinin ispatından ve sağlamasını yapmış olmasından daha güçlü bir ikna edici unsur olamaz. Bu, siyasetin sokaklara, evlere, tarlalara taşması, siyasetin yaşayan bir organizmaya dönüşmesi demek.

Bu mekanizma ayrıca politika üretmeyi tabana, seçmenin gerçekliğine dayandırır, aşağıdan yukarıya seçmene dayalı kadroların temsil kabiliyeti kazanmasını sağlar; yok bu yapılmaz da politika, “parti seçkinlerinin” iradesiyle sınırlı kalmaya devam ederse, geriye, bu seçimde partiye akın eden seçmen kitlesinin bir sonraki seçime kadar misafir olduğunu anlamak kalır.

Ne demek istediğimi daha net anlamak istiyorsanız, tarihin yapraklarını yeniden çevirebilir, 1989 yerel seçimine ve SHP deneyimine bir kez daha bakabilirsiniz. Sonra ahlanıp vahlanıp, “dağdaki çobanla” uğraşmanın bir anlamı yok!

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.