Aylarca konuşuldu ve nihayet CHP Tüzük Kurultayı toplanıyor.
Gelen haberlere bakılacak olursa CHP’nin mevcut yönetimi de öncekiler gibi yine kimseyi şaşırtmadı ve dağ fare doğurmak üzere.
Aylarca süren ve büyük vaatlere vesile olan hazırlıkların ardından CHP’nin tüzük değişikliği yine parti içi demokrasiyi ve sivil siyaseti güçlendirmesini bekleyenlerin derin hayal kırıklığına uğramasını sağlayacak bir taslakla geldi duvara çarptı.
Öyle anlaşılıyor ki, Türk siyasetine “demokrasi devrimini” armağan etmek, CHP’deki eski ve yeni parti elitlerinin gücü elinden kaçırma, siyaseti yukardan aşağıya doğru tanzim etme kaygı ve stresine yenilmiş. Bu elitlerin silsilesi, parti üst yönetiminden başlıyor, son halkadaki delegelere kadar iniyor.
Özgüvensiz, korkak bir taslak bu. Tüzük değişikliği, kendilerine güvenemedikleri gibi, mevcut ve potansiyel üyelere ve en nihayetinde yurttaşa güvensizliğin işaretiyle dolu.
Kim ne dersin, gerisi laf-ı güzaf!
Tüzük değişikliğinin ülkemizin kadim sorunu olan “demokrasi devrimini” tetikleyebilmesi için iki kritik maddesi vardı: Biri, her aday belirleme sürecinin her yerde ön seçimle gerçekleşmesi, ötekisi ise, bu ön seçimlerin mutlaka hakim gözetiminde gerçekleştirilmesi…
Peki, son şekli verildiği söylenen CHP tüzük taslağı ne vaat ediyor?
Tüzük taslağına göre “hakim denetiminde ön seçim” zorunlu olmaktan çıkarılıyor ve örgüt denetiminde ön seçim, aday yoklaması ve örgüt denetiminde aday yoklamasının da dahil edildiği karma bir sistem öngörülüyor.
Taslağa göre, milletvekili adaylarının belirlenmesinde genel merkeze yüzde 15 kontenjan tanınıyor. Bu da genel başkanın 120 dolayında milletvekilini belirlemesi anlamına geliyor. Genel Başkan Özgür Özel, yüzde 15’lik kontenjanı kendisinin değil, gençlik, kadın kolları ve Meclis Grubunun kullanacağı gerekçesiyle, bu değişikliğin yapılmasını savunuyor.
Velhasıl, “…miş gibi” bir tüzük kurultayı ile yine CHP’deki parti içi demokrasi Godot’yu beklemeye devam edecek gibi gözüküyor; son dakika bir sürpriz olmazsa! (Olmaz olmaz, merak etmeyin!)
Şu neden bir türlü idrak edilemiyor (ediliyor aslında da tercih edilmiyor), ön seçim ve hakim gözetimi yalnızca “isim belirlemek” için uygulanan bir “yöntem” değil, siyasetin yapılış şeklini, halkın siyaseti algılama ve katılma biçimini, motivasyonunu ve sonunda demokrasinin gelişme ve kökleşme yolunu belirleyen çok derin adım.
Ama siz “isim belirlemek” parti üzerindeki hakim gücünüzü parti üyelerinizin ve halkın özgür iradesine (ki siyasetin dinamizmi ve gerçekliği de burada) terk etmek istemiyorsanız “her yerde koşulsuz ön seçim ve hakim gözetimini” getirmezsiniz; demokrasiyi savunuyormuş gibi yapar, “…miş gibi” tüzük kurultayı yaparsınız.
Öyle yapıyorsunuz!
Siz bilirsiniz, isterseniz öyle yapın…
Ama bilin ki, Türkiye’nin bu boğucu siyasi ortamından, ekonomik, sosyal ve siyasi sürecinden çıkışını öteliyorsunuz; Türkiye’nin en büyük muhalefet partisinin halkla kucaklaşmasını reddediyor, tarihin kritik bir anda, kritik bir eşikte getirdiği bir fırsatı daha heba ediyorsunuz…
Cumhuriyeti kuran bir partinin, ayrıca “demokrasiyi de kurma şansını” ve yeni bir devrimle ülkesini ve halkını demokrasiyle buluşturma şansını yok ediyorsunuz.
İleri sürdüğünüz hiçbir ama, hiçbir mazeret kabul edilemez!
Üyeliklerin sorunlu olması, seçim bölgelerine özel ileri sürülen zorluklar ve daha bir sürü gerekçenin hiçbirisi mazeret değil. Parti içi demokrasi ya vardır, ya yoktur, bu kadar basit!
Öne sürdüğünüz hiçbir gerekçe demokrasiyi işletmek için “hakiki bir mazeret” değil, akla ve mantığa bürüme çabası!
Eğer üyelikleri, seçim bölgelerine has durumları “sorun olarak görüyorsanız” sorun olur, demokrasiyi işletmek için çözüm olarak görürseniz, mutlaka çözersiniz… Ama niyetiniz mazeret üreterek hakim gücünüzü korumak ise, size ancak “…miş gibi” demokrat denebilir!
Türkiye’deki gerçek demokrasi savunucularının şunu iyi anlaması gerekiyor, halkın kurtarıcıları yoktur, kurtarıcı halkın kendi özgür iradesi ve onu siyaseten kullanabilme imkânı, yol ve yöntemi, mecalidir. Siyaset üretmesinin ve siyasete katılmasının yolunu açarsanız halk, kendi sorunlarını da, ülkesinin sorunlarını da çözecek politikaları ve kadroları da bulacaktır.
Genel başkanın gençlere ve kadınlara özel kontenjan ayırmasına gerek yok, parti içi demokrasi ve özgür siyaset doğrusunu bulacak, gerekirse o kontenjanı yüzde 15 değil, yüzde 50’lere kadar çıkartacaktır. Neden bu hakkı bir kişi de, bir grup insanda (genel başkan da ya da Meclis grubunda) görüyorsunuz ki! Yüzbinlerce üyenin iradesinden daha kutsi bir belirleme gücü mü var? Bu ayrıcalığı O’na ne sağlıyor? Bu tek adam yöntemleri size bir şeyleri çağrıştırıyor mu?
Hâsılı, üyelerinize, halka güvenmiyorsanız boşuna “…miş gibi” yapmaya çalışmayın; keza, “ortada kuyu var, yandan geç” politikalarıyla CHP’ye de, ülkeye de, halka da zaman kaybettirmekten başka bir şeye vesile olmaz.
İktidarın yıpranması, siyasi konjonktür "zamanımız geliyor” hülyalarıyla yüreğinizde heyecan yaratıyor olabilir, ama unutmayın sizin iradeniz ve kontrolünüzde olmayan her şey gelir geçer, değişir: hem de her an!
Ama halkın iradesinin, parti içi iradenin inşa ettiği bir şey, ne konjonktürle, ne de bir başkasının hal ve hareketiyle değişir…
Gerçek bir demokrat partiye dönüşmek istiyorsanız, tuzaklarla dolu formel bir tüzükle uğraşmayın, halkın ait olanı (iradesini) halka verin yeter!
Sonra, her çöküşünüzde dönüp dolaşıp halkı suçlayıp durmayın; ne halk cahil, ne de biçare!