Başlığı, bugün (28 Aralık Cumartesi günü) AK Parti'nin Bursa 8. Olağan İl Kongresi'nde yaşanılanlar üzerine atıyorum. Bursa'da AK Parti'ye üye bir vatandaş Selami Özcan. Sesini partisinin Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a duyurmak için gelmişti. Selami Özcan, 65 yıllık evinin elinden alındığını söylemek istiyordu. Özcan, "Evimizi elimizden aldılar. Benim annem bir başkasının evinde. Kepçeyle yıktılar. Beni konuştururlar konuştururlar yoksa uzaktan sesleneceğim" dedi İl Başkanı Davut Gürkan'ın konuşması esnasında.
"Benim annem bir başkasının evinde. Kepçeyle darmaduman ettiler, yıktılar. Ben şu durumda mağdurum. Benim annem neden bir başkasının evinde? Kolundan tuttular kendi evinden dışarıya attılar. Kepçeyle de yıktılar. 65 senelik evimizi elimizden aldılar. Aha bak tapu senedi de burada" diyerek elindeki katlanmış kağıdı açtı Selami Özcan. Evin Panayır Mahallesi'nde gecekondu olduğunu gösteren eski, yıpranmış bir tapu senedi. "Kim yaptı?" diye sorduğumda "'Naci Ağban' isminde bir şahıs yapmış" cümlesini zorlanarak söylese de bahsettiği kişinin "Naci Ağbal" olduğunu tahmin ediyorum. Konuşmasına devam etti:
"Zengin bir adam. Bu yaptı kardeş. Elimizden zorla aldı. Milli Emlak Müdürüne yedirdi. Hakime, savcıya yedirdi. Her tarafa yedirdi, 65 senelik evimizi söke söke elimizden aldı yav. Benim annem bir başkasının evinde kalıyor. Niye kalsın kardeş? Bana bir yardım edin. Beni bir görüştürün. Yapılan haksızlıkları meydana çıkarsın kardeş. Para konuşuyor para. Bursa'nın ikinci zengini cayır cayır aldı elimizden. Ben görüşmek istiyorum. Benim başka bir derdim yok."
Selami Özcan, bana derdini anlatmaya çalışırken özel güvenlik görevlisi bir kadın yanımıza gelerek amcadan bir kağıda ismini ve istediğini yazmasını istedi. İçeriye kalemin alınmasının yasak olduğunu hatırlatınca kadın görevli Selami Özcan'ın ismini ve derdini kendisi kendi kalemiyle not aldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşması sırasında da Selami Özcan dediğini yaptı ve uzaktan seslenmeye çalıştı. Fakat sesini duyurmadan hem partililerin hem de özel güvenlik güçlerinin müdahalesine maruz kaldı. Bir ses duyup arkama dönüp video çekmeye başlasam bile çoktan Selami Özcan'ın sesi kısılmıştı. Benim çektiğim 9 saniyelik video ise hem partililerin hem de özel güvenlik güçlerinin hedefine girmişti bile. Koltuklarda oturan bir kadın partili "Ne çekiyorsunuz?" diyerek engel olmaya çalıştı önce. Sonra özel güvenlik görevlisi çektiğim videoya baktı, kim olduğumu sordu, provokasyon algısı yapacağım endişesiyle videoyu sildirdi. Çünkü video da kendisi de çıkmıştı. Zaten hiç bir konuşmanın olmadığı videoyu silmek zorunda kaldım, haberimi yazmaya devam ettim.
Güvenlik görevlisi uzun uzun haber yazıyormuşum diye tekrar yanıma geldi, basın kimliği göstermemi istedi. Vatandaş olarak içeriye girdiğimi, programı takip ettiğimi ve kimligimi göstermek zorunda olmadığımı söyledim. Özel güvenlik görevlisi bu sefer Bursa'da salon görevlisi olarak çalışan birini bularak kimliğimi göstermemi istedi. Kimliği gösterdim, yetmedi haberi görmek istedi. Haberi okuyarak müdahalede bulundu. Bir cümle, "Güvenlik güçleri videoyu sildirdi" cümlesini haberden sildirdi. Salondaki sorumlu polis müdürüne bana müdahale ettiklerini ve yazacağımı söyledim. Güvenlik güçlerinin bana olan müdahalesi önemli olmasa da Selami Özcan'ın sesinin ne derece duyulacağının, daha doğrusu duyulmayacağının kanıtıdır.