İktidardan, 6 Şubat'ta meydana gelen Kahramanmaraş depremleri ve seçimlerin araya girmesiyle kadük hale gelen başörtüsüne ilişkin anayasa değişikliği için yeni bir hamle geliyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Meclis'in 1 Ekim'de açılmasından sonra gündeme getireceği bu değişiklikle yerel seçimlere yönelik bir taşla iki kuş vurmayı amaçlıyor.
"2011'den beri bir hayalimiz var. Bu hayal, Türkiye'yi darbe Anayasasından kurtararak yarını kucaklayan, Türkiye Yüzyılına yakışır anayasaya kavuşturmak" diyen Erdoğan, siyasi partilere, mahkemelere ve barolara çağrı yaparak "Meclis'in açılışıyla birlikte Türk demokrasisini yeni bir anayasaya kavuşturmak için girişimlerimizi tekrar başlatacağız" dedi.
Erdoğan'ın "Meclis'in açılışıyla başlayacağız" dediği, Kılıçdaroğlu'nun da cumhurbaşkanı adaylığını garantilemek için CHP seçmeninin oylarıyla seçtirdiği dört partinin 35'in üzerindeki vekili ile İYİ Parti'nin de destek vermesi kaçınılmaz görünen yeni anayasa değişikliğinin demokrasi, hukuk ve özgürlüklerle bir ilgisi olmayacak. Çünkü, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, Erdoğan'ın söyledikleri ve yaptıkları ortada.
Karşımızda, işine gelip gelmemesine bağlı olarak halihazırdaki Anayasayı ve Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) bağlayıcı kararlarını, yargı yetkisini kabul ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kararlarını hiçe sayan, uygulamayan bir iktidar var.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 14 Mayıs'taki seçimler öncesinde, böyle bir sorun yokken gereksiz şekilde gündeme getirdiği başörtüsü serbestisine ilişkin yasa teklifi önerisinin üzerine, "bize gollük pas verdi" diyerek büyük bir şevkle atlayan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Meclis'in açılmasını bekliyor.
"Bir hayalim var. Bu hayal, Türkiye’yi darbe anayasası ayıbından kurtararak yeni, sivil, dili ve içeriği ile bugünü ve yarını kucaklayan Türkiye Yüzyılına yakışır bir anayasaya kavuşturmaktır" diyen Erdoğan'ın hayalindeki anayasanın bugünkü anayasayı bile aratacağını tahmin etmek zor değil. Kaldi ki, yıllardır yapılan onca değişiklikten, hele de oy verme işlemi sürerken YSK'nin aldığı mühürsüz zarf ve pusulaların geçerli kabul edilmesine ilişkin kararla tartışmalı hale gelen 2017 referandumundan sonra ortada 12 Eylül anayasası da kalmadı. Ayrıca sivil anayasa denilen şey anayasayı yazan ya da yazdıranların üzerlerindeki kıyafetle değil, kafalarının ne kadar sivil ve demokrat olduğu ile ilgilidir.
İktidarın başörtüsü üzerinden yapmak istediği anayasa değişikliğinin ana hedefi; -anayasada başörtüsünü yasaklayıcı bir madde olmamasına rağmen- laiklik olacak ve yerel seçimlere giderken biz ne ekonomi, ne adalet, ne yolsuzluk, ne de diğer yakıcı sorunları konuşabileceğiz.
İktidar başörtüsünü anayasa maddesi haline getirerek, bunun üzerinden yine dini bir istismarla siyasi partileri ve toplumu "başörtüsünü isteyen" ve "istemeyen" kutuplaştırması içine çekecek, dini bir rejim hedefine doğru anayasa üzerinden yol açmak isteyecek maalesef. Bu yol açıldıktan sonra iktidarın ajandasında laikliği hedef alan diğer konular peşpeşe gelecektir.
Muhalefet ve toplumun demokrasiyi, başta laiklik olmak üzere Cumhuriyet'in kazanımlarını benimseyen ezici çoğunluğu bu durumun ciddiyetinin farkında olur ve bu istismara prim vermeyerek tavrını koyarsa iktidar istediğini yapamaz.
Aydınlanma devrimlerinin ülkemiz için taşıdığı hayati önemi bilerek bunlara sahip çıkmazsak sonrası hiç iyi olmayacak. Önümüzde laikliği feda eden capcanlı Afganistan ve İran örnekleri duruyor.
Sözü daha fazla uzatmadan bağlayayım; Türkiye, demokrasinin olmazsa olmazı laikliği feda ettiği anda kadınların, başta spor olmak üzere herhangi bir alanda başarısına tanık olamayacağız. Mesela A Milli Kadın Voleybol Takımı'nın Avrupa şampiyonluğuna ilişkin haberler olmayacak. Çünkü bu dini anlayışın kadına biçtiği rolde böylesi sportif ve sanatsal faaliyetlere yer yoktur.
Çok karamsar bir tablo gibi gelebilir bu yazdıklarım ama ülkemize ilişkin emperyalist bir siyasal İslam tercihi var buna karşı duracak olanlar ise dağınık, örgütsüz, birbirini yemekle meşgul. İktidarın ortamı ve fırsatları kollayarak hayata geçirdiği birçok icraata baktığımız zaman durumun vehameti görülür.
Dileriz çok geç olmadan durumun ciddiyeti anlaşılır ve ona göre hareket edilir.