Yaşımız, işimiz, koşullarımız ne olursa olsun, çocuk yaşlarımızdan sonra bir şekilde hayatı sorgularız. Hayatın ne olduğunu, varlığımızın amacını, kendimizle ya da toplumla ilişkilerimizi, neye hizmet ettiğimizi ... bu sorular yığınladır.
Bu soruların gösterdiği çeşitlilik de verilen yanıtlar da kişilerin bilme kapasitelerine göre değişir. Varlığının amacını tanrıya hizmet olarak gören olduğu gibi, hiçbir amaç aramaksızın varlığına, milyonlarcası arasından hedefe varmayı başaran bir spermin biyolojik var oluşu diye bakan da vardır.
Öyle ya da böyle, bu sorgulamalar, hayatı anlamaya daha da ötesinde kendimizi anlamaya yöneliktir. Hepsinden önemlisi de gerçekte bu çaba, varlığımızı anlamlandırmak adınadır. Eğer bu anlamlandırmanın bilinçli birer yolcusuysak, bu yolun kişiliğimizi geliştirmekten, kişiliğimizi iyileştirerek güncellemekten geçtiğini de biliriz.
Günümüzde bu amaca hizmet eden eğitimler hiç de az değil. Ancak bu alandaki piyasa ihtiyacını kendisine bir finans kaynağı olarak gören fırsatçılar da. Farklı isimlerle (NLP, Yaşam Koçluğu vs) hayatımıza "kişisel gelişim" eğitimleri olarak giren bu programlar, kapsamları kadar, eğitimcilerinin niteliği ile de bizi etkiler. Farkı işte bu noktada fark ederiz.
Geçtiğimiz yılın son aylarında Meral Türkeş ve eşi Dr. Cem Türkeş aracılığı ile tanıştım Optimum Denge Modeli ile. Kısa adı ODM olan bu sistemin kurucusu Tamer Dövücü'yü de bu sayede tanıdım. ODM'ye kişisel gelişim eğitimi demeyeceğimi şimdiden belirteyim. Yıllar içinde yanlış olduğunu benim de fark ettiğim bu ifade, kurucusu tarafından da pek kabul görmüyor.
ODM, Tamer Dövücü'nün ifadesi ile "Pratiğe yönelik bir yaşam modeli".
Türkiye'de geliştirilen bu model, sibernetik, sistem düşüncesi, NLP, bazı enerji yöntemleri, psikoterapi, felsefe ve tasavvufun karmasıyla oluşturulmuş bir sistem. ODM'nin temeli, yaşamın kurallarının hemen her yerde aynı yapıda fakat farklı görünümlerde olduğu gerçeğine dayanıyor. Ve tüm sorularını ve cevaplarını yapısı aynı, görünümleri farklı "sistemler" üzerinden ortaya koyuyor.
Evrenin işleyiş sistemi ne ise varlığımızın işleyiş sistemi de o.
Bu nedenle Tamer Dövücü öncelikle, ODM'ye göre sistemin bir tanımlamasını yapıyor: Uzmanlaşmış belli parçaların belli bir amaca yönelik işbirliği yapmasıdır.
Hayatımız da "Doğal Sistemler" ve "Düzenleyici Sistemler"den oluşuyor.
Doğal Sistemler, ailemiz, doğa, iş ve sosyal yaşamımız gibi içinde bulunduğumuz çevreden ibaret. Yaşadığımız "arazi" diye düşünelim . Bir de bu arazi üzerinde yolumuzu bulmamızı sağlayan "harita"mız var: Tamer Dövücü bu haritaya da "Düzenleyici Sistemler" adını veriyor. Bu da biyolojik ve psikososyal yapımızdan ibaret. Çünkü ODM'ye göre insan, biyo-psiko-sosyal bir varlıktır.
Tamer Dövücü
Sistemin Yapısı ve Bileşenleri
Bir sistemin hedefi, bu hedefe uygun uzmanlaşmış alt bileşenleri (modüler bileşenler) ve parçaların birlikte hareket etme yeteneği (entegrasyon) varsa o şeyin tıkır tıkır yolunda gitmemesi için bir neden yoktur.
Bu kurulum sistemin yapısıdır: Hedef, modüler bileşenler ve entegrasyon.
Dövücü, evrende nereye bakarsak bakalım bu yapıyı göreceğimize işaret ediyor "Vücudumuz bir sistemdir. Bilgisayar bir sistemdir. Toplumlar bir sistemdir. Dünya, hatta evren bir sistemdir" diyor.
Şu anki davranışım üzerinden basitçe örneklemem gerekirse, hedefim ODM'yi tanıtmak. Elimin altında bilgiyi edinme ve yazıyı yazma gereçlerim var. Hedefim doğrultusunda bu bileşenleri bir araya getiriyorum.
Bunu bir süreç içinde ve elinize ulaşan bu içerikte de size sunuyorum.
Sistemin bileşenleri de bunlar: Yapı, süreç, içerik.
Tamer Dövücü'nün dediği gibi nereye bakarsanız bakın, bu sistemi göreceksiniz. Eğer "işler yolunda gitmiyor" diyerek yakındığınız bir probleminiz varsa, bu yapı ve bileşenleri bir gözden geçirin. Nerede hata yaptığınızı bulmak inanın zor olmayacak.
Örneğin zayıflamak istiyorsunuz. Hedef belli, kilo vermek. Çevrenizde yürüyüş ve spor yapacak alanlar da mevcut. Bir de tıka basa yemenin önüne geçmeniz gerekiyor. Bu sistemi düzenli olarak ve süreklilik göstererek yaptığınızda fazla kilonuzdan kurtulmamak için bir neden kaldı mı?
İşte bu yüzden bu model başarıların, kalıcı ve sürdürülebilir olması halinde mümkün olduğunu söylüyor.
Sistemler
ODM'nin tamamen bir sistem anlayışı üzerinden kurulduğunu belirttim. Modelin kurucusuna göre, "Sistemlerin hareket biçimlerini doğru anlamak, atomdan evrene kadar her şeyin benzer kurallarla çalıştığını" anlamak demek.
Beş gün süresince aldığım eğitim, okuduğum 650 sayfalık kitap, döne döne gözden geçirdiğim notlarım, yerimin sınırlılığı nedeniyle, sistemleri daha açıklıkla anlatmamı zora sokuyor.
İşimi kolaylaştırabilecek tek çözüm, sistemlerin özelliklerine ilişkin birkaç başlık vermek olacak. Sistemler eşiklerle çalışır, örneğin evrende ne her sesi duyabiliyor ne de her şeyi görebiliyoruz. Görme ve işitme eşiklerimizin altında ve üstündeki şeylerden haberdar değiliz.
Ancak davranışlarımızla ilgili olarak eşiklere burada biraz daha açıklık getirmek yerinde olacak. Kimliklerimiz (anne - baba, işveren, sevgili ...), yaşantımızdaki bir şeyin sıklığı ile tecrübe ve beklentilerimiz eşiklerimizi belirliyor.
Bir başka örnekle eşiği ifade etmek gerekirse, "Mutluluk, hırslarla yetenekleriniz arasındaki uçurumun fazla açılmamasını gerektirir, ustalaştığınız az sayıda kimlik içinde kalmanız dengenizi korur".
Sistemlerin özellikleri o kadar fazla ki her maddeyi örnekleyerek gidecek olursam, bu yazının sonunu okuyacak kimseyi bulamam. En iyisi ben birkaç sistem özelliğini başlıklar halinde verip, sizi kısaca bilgilendirmekle yetineyim.
Ayrıntıyı bilmek isterseniz, o kolay! Kitap vaar. Hem de son derece sade ve akıcı bir dille yazılmış. Anlamadım, zor geldi diyeceğiniz hiçbir yanı da yok. Samimiyetime inanın!
Neyse, geleyim birkaç sistem özelliğinden kısaca başlık vermeye: sistemler açık veya kapalı olabilir. Sistemler düzensizlik ve denge arar. Sistemler güçlüden yana çalışır. Sistemler bir bütündür. Sistemler fonksiyoneldir. Çarpan veya toplam etkisi yaratırlar. Bakın bu maddeye de bir iki cümle de olsa açıklık getirmek gerekir:
"Sistemi oluşturan bileşenler eğer sistem için vazgeçilmezse çarpan etkisi yaratırlar. Vazgeçilmez değillerse toplam etkisi yaratırlar." Çarpan etkisi mi, toplam etkisi mi yaratır? Nerden bileceğiz derseniz, cevabı kolay.
"Bu parçayı çıkarırsam sistem varlığını sürdürebilir mi?" sorusunu sorduğunuzda, "sürdüremez" diyorsanız, bileşen vazgeçilmezdir. Yani çarpan etkisi vardır.
Birkaç tane daha sistem özelliği verip bu konuyu kapatalım: sistemler en zayıf parçası kadar güçlü, en yavaş parçası kadar hızlıdır. Sistemler boşluk kabul etmez. Sistemlerde gecikme vardır. Nasıl mı? Çayınıza attığınız şekerin bile erimesini beklemek zorundasınız.
ODM'nin Amacı
ODM'ye göre kişinin bulunduğu yerde, kimlikleri üzerinden oluşturduğu kişilik özellikleri kişinin zeminini oluşturuyor. Amacı da insanların bu zeminini huzur ve başarı noktasına taşımak.
Çünkü Optimum Denge Modeli hayata büyük bir + (artı) olarak bakıyor. Bunun dikey kısmında yukarıda düzensizlik, aşağıda düzen; yatay kısmında ise solda uyumsuzluk sağda ise uyum yer alıyor.
Bu +'nın çevresinde saat yönünde sıralayacak olursak, başarı, huzur, depresyon ve anksiyete bulunuyor. Optimum denge ise başarı ve huzur karelerinin yer aldığı bölümde, yatay çizginin orijinden uzanan ve her iki tarafı da makul ölçüde kapsayan bir açıyla gösteriliyor.
ODM bu + üzerinden başarıyı "doğru bilmek ve doğru yapmak", huzuru " doğruyu anlamak ve isteyerek ya da kabullenerek bir şeyi yapmamayı seçmek", depresyonu " yanlış bildiğini anlayıp, yapmaktan vazgeçmek ama yerine de bir şey koymamak", anksiyeteyi "yanlış bilmek ancak yapmaktan vazgeçmemek" olarak tanımlıyor.
Fark ettiğiniz gibi "bilmek ve yapa-bilmek", ODM'nin iki temel ayağı. Vardırmak istediği nokta ise " olmak". ODM, bilmek, yapa - bilmek ve olmak için "bilinçaltı"nın rehberliğine başvurur. Bilinçaltını Freud'un dediği gibi bir sorun kaynağı değil, Milton Erickson'ın dediği gibi çözüm merkezi olarak görüyor.
ODM'nin bir okyanus misali derinliği olduğunu düşünürsek, burada sizlerle paylaşabileceklerimin bir kaşık dolusu kadar kaldığını bilmenizi isterim. Belki de pek çoğunuzun benden çok önce bildiği bir yaşam modeli. Ancak Dr. Cem Türkeş'in Bursa'da temsilciliğini üstlendiği bu modelin eğitim semineri benim hayatıma oldukça önemli değerler kattığı için duyanlar duymayanlara duyursun misali, sizlerle paylaşmak istedim.
Dr. Cem Türkeş
DENGE - YÜREK - AKIL - EMEK
ODM'nin vardığı son noktada denge, yürek - akıl - emek döngüsünde kurulur. Tamer Dövücü'nün çok genç yaşlarından itibaren hayatla başlayıp, kendine vardırdığı anlam ve değer arayışındaki yolculuğunun son durağıdır burası.
Uzak Doğu ve Yunan felsefelerinden yolunu geçirip, kendi toprağındaki tasavvufla harmanladığı bu durakta "cesaret, sevgi ve yaşam sevinci"nin kendi içinde, yüreğinde yer aldığını anlar. Anlar ki " yaşamı doğru yere oturtmak için ölümü de doğru yere oturtmak gerekir".
Bu hafta sonu Bursa'da ODM'nin ikinci etap eğitimi başlayacak. 16 - 17 Şubat, 23 - 24 Mart, 20 - 21 Nisan, 11- 12 Mayıs tarihlerinde Merinos AKKM gerçekleştirilecek eğitim seminerleri için www.optimumdengemodeli.com adresinden iletişime geçilebilir.
Yarınki yazımızda da Tamer Dövücü ile ODM üzerine yaptığımız söyleşide buluşmak üzere ... sevgiyle ve iyilikle kalın.
Kaynak: Optimum Denge Modeli
Bilmek - Yapa- bilmek - Olmak
Yazar: Tamer Dövücü
Altın Kitaplar Yayınevi
7 Basım Eylül 2018 İstanbul